Yalova Masalları
1-ORMANA ATILAN KIZ İLE KEDİLER PADİŞAHI
Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde. Zamanın birinde bir ana, kızı ve kocası varmış. Çok mutluymuşlar. Kızları ise çok akıllı ve güzelmiş. Günlerden bir gün, adamın karısı hastalanmış, ölmüş. Adam kızı ile ortada kalakalmış. Önceleri ''ah'' etmiş''vah''etmiş ama derdine çare bulamamış. Evin işi, aşı, giyimi, temizliği aksayıp durmuş. Baba ile kızının günlerce midelerine bir kaşık sıcak çorba girmemiş. Adam güzel kızının sararıp solmasına, üzülüp kalmasına dayanamamış. Yakınlarına, komşularına: ''Evlenip evime çeki düzen vermek istiyorum. Hiç olmazsa bu yavrucağa bir tas sıcak aş yedirebilmeliyim'' demiş. Komşuları da bu durumu onaylamışlar, adamı evlendirmeğe karar vermişler.Arayıcılar görücüler derken bir kadın bulunmuş. Adama söylemişler: ''Birini bulduk. Küçücük bir kızı da var .Kızı kızına arkadaş, kadın da sana eş olur'' demişler . Adam çaresiz: ''Peki'' demiş.
Gidip kadını görmüş, konuşmuşlar.Adam,kızını anlatnış. Kadın da .üvey analığı kabul etmiş. Konu komşu gelmiş, düğün dernek kurmuşlar .Dostlarının yardımı ile kadını gelin edip eve getirmişler . Üvey Ana, eve gelmiş. Birinci gün, birinci ay.. yağlı-ballı olmuşlar . Kadın da küçük kızı sevmiş. Ama aradan zaman geçince üvey ana Adama: "Sen benim kızımı sevmiyorsun. Kendi kızından ayırtıyorsun. Bu böyle olmaz, benim kızımı daha çok seveceksin." demiş.
Adam: "Aman hanım! Kızlarımızın ikisi de çok güzel, ikisini de çok seviyorum. Birine bir şey aldımsa öbürüne de mutlaka alıyorum. Onları birbirinden ayrı tutmak aklımın ucundan bile geçmez." demiş.
Kadın: "Hayır, ayırıyorsun.!Baksana kızın gün geçtikçe güzelleşiyor .Benim kızım niye onun gibi güzelleşmiyor? Sen ona kötü babalık ediyorsun?" demiş.
Her gün bu tür tartışmalar almış yürümüş. Kadın kızına bakılmadığını, babanın hep öbür kıza ilgi gösterdiğini söylemiş, tartışmış, kavga etmiş.
Bir gün: "Bu kızı istemiyorum. Ya ben çeker giderim, ya da bu kız. Gözüm onu görmek istemiyor" demiş. Adamın artık dayanacak gücü kalmamış. Dönüp kadına; "Peki, ne yapayım kızı, sen söyle?" demiş. Kadın: "Kolayı var .Götürüp ormana bırakalım." demiş.
Adamın içi tutmamış: "Olur mu hanım? Kızımı nasıl atarım ormana? Hiç mi için sızlamıyor? Nasıl böyle dersin?" demişse de bir sonuç almamış. Kadın yine tutturmuş:
"Ya o ya ben" demiş.
Adam sonunda:
"Peki, dediğin olsun" demiş.Kadın gülümsemiş:
"Iyi, yarın herşeyi hazırlarım. Ormana götürür bırakırız" demiş.
Geceden kadın gereken herşeyi hazırlamış. Sabah erkenden de kızı uyandırmış. Ona:
''Benim güzel kızım, bugün birlikte ormana gideceğiz. Bizim ekmeğimizi sen taşıyacaksın'' demiş.
Kızı giydirmiş, elinden tutup ormana götürmüşler .
Az gitmiş, uz gitmişler .Ormanın yürüyemiyecek kadar sık ve kuytu bir yerine gelmişler .
Uvey ana:
''Benim cici kızım, sen burada, şu taşın üstünde otur .Babanla birlikte biraz ilerde odun keseceğiz. Zaten balta sesini duyacaksın. Korkma, uzakta değiliz'' demış.
Kız deminden beri bu aşırı ilgiye bir anlam verememiş ama gene de:
''Peki'' demiş. Adamla karısı ormanın içlerinde, çok rüzgar alan bir yerde durmuşlar. Üvey ana hemen yanında getirdiği iki su kabağını ağaca bağlamış. Sert rüzgarda su kabakları ağacın gövdesine çarpmağa, ses çıkarmağa başlamışlar .Çok uzaklardan bile çıkardıkları takırtılar duyuluyormuş. Üvey anaya göre her şey düşündüğü gibi tamammış.Adama: ''Artık gidelim'' demiş. Sonra evin yolunu tutup geri dönmüşler.
Küçük kız ormanda yalnız başına kalakalmış. Önce su kabağının ağaca çarparak çıkardığı sesleri babasının odun kesme sesi sanmış. Bu seslerle akşama kadar oyalanmış. Karanlık basmağa başlayınca sesin geldiği yöne doğru hem yürümüş, hem de:
''Baba, babacığım.!'' diye bağırıyormuş. Sonunda sesin geldiği yere varınca olanları görmüş. Oturup ağacın altında: 'Babacığım babacığım,
Susakları bağlayıp ağaca ,
Niçin beni attın ormana?
Babacığım babacığım,
Kurdun kuşun içinde,
Yol iz bilmeden
Ben ne yapacağım!'' . diye söylenip ağlamış.
Biraz ağladıktan sonra bakmış karşısında bir kedi. Kedi ön ayaklarını yalayıp duruyormuş. Arada kıza bakıp kuyruğunu sallıyormuş. Bembeyaz kediyi karşısında görmek kıza bir umut vermiş. Kediye yaklaşmış. Kedi yavaşça doğrulup yürümeğe başlamış. Küçük kız, kediyi izlemiş. Kedi ormanın derinliklerine yürümüş. Kız da ardından. Karanlık iyice bastırmış. Karşıda bir ışık görünmüş. Kedi o ışığa yürümüş.
Küçük kızı bir sevinç almış. Eve vardıklarında kız kapıyı çalmış. Kapıyı kocaman bir kedi açmış. Küçük kız şaşırmış. Kedi: ''Miyav'' demiş. "Buyur'' etmiş. Kız içeri girmiş.
Bakmış odada yine iri bir kedi. Koca bir leğende çamaşır yıkıyormuş. Hem mırıldanıyor , hem de çamaşırları köpürterek yıkıyormuş. kediye yaklaşan küçük kız: .
''Kolay gelsin, ne güzel yıkıyorsun?'' demiş. Kedi ıse: .
''Miyav'' diyerek karşılık vermiş. Küçük kız daha sonra kediye:
''Verin biraz da ben yıkayayım. Siz şimdi yorulmuşsunuzdur'' demiş.
Kediden leyeni almış, başlamış çamaşırları yıkamağa. Bitirmiş çamaşırları, götürüp dışarıya asmış. Ardından evin mutfağından sesler geliyormuş. Oraya girdiğinde bir kedinin bulaşık yıkadığını görmüş. Ona: . ''Kolay gelsin, bulaşık mı yıkıyorsunuz?'' diye sormuş. Kedi kuyruğunu ''evet'' anlamında sallamış.
"Miyav'' demiş. Kız:
''Siz biraz dinlenin. Ben bir solukta yıkarım'' demiş. Almış kediden bulaşıkları, hemencecik yıkamış. Bulaşıkları bitirdikten sonra karşıdaki başka bir odaya girmiş. Bakmışki orada daha iri bir kedi oturmuş, nargile içiyormuş. Çevresinde ise bir iki kedi ona istediklerini taşıyor , hizmet ediyorlarmış. Küçük Kız içeri ,girince: ''Iyi akşamlar efendim! Ben ormanda kayboldum. Evimin yolunu bulamadım. Sizin evin ışığını görünce geldim.. Içerdekiler yakınlık gösterdiler .Hiç korkmadım. Sizin de bir dileğiniz olursa yapmağa hazırım.'' demiş.
Kedi bir nefes nargile çekmiş. Sonra bıyıklarını oynatıp:
''Mırnavv'' demiş. Kızın yanına oturmasını işaret etmiş. Kız oturmuş.
Biraz sonra mutfakta yardım ettiği kedi ona yiyecek getirmiş. Kız yemiş. Onu başka bir odaya götürmüşler . Orada yataklar varmış. Kız bir yatağa girmiş, girer girmez de hemen uyumuş.
Sabahleyin kedilerin mırıltılarıyla uyanmış. Ona kahvaltı vermişler .Ormanda gördüğü kedi yanına yaklaşmış, önce miyavlamış. 'Küçük kız, akşamki davranışınızı başkanımız çok beğendi. Sana yardım etmemiz için beni görevlendirdi. Bu torbayı da sen alacaksın. İçinde siz insanların çok değer verdikleri taşlar var .AI onları da beni izle'' demiş.
Kız gösterilen torbayı almış, içine bakmış. Altınlar; gümüşler , zümrütler .Şaşırmış:
''Çok teşekkürler ederim. Buna gerek var mıydı?'' demiş.
Sonra herkesle vedalaşmış. Önde kedi, arkada kız .yürüyüp ormandan çıkmışlar .Kızın evlerinin yakınlarına gelince Kedi: ''Şimdilik hoşça kal.,Benim görevim buraya kadardı.'' demiş.
Küçük Kız: "Güle güle, herkese selam söyle." demiş.
Kızın geldiğini gören evin horozu hemen bir dala fırlamış, ötmeğe başlamış:
"Üürüüü, evin kızı geldi. Torbası dolu geldi. .
Altın gümüş şakıyor,
Bu eve bolluk geldi... Uüürüüüü."
demiş. Kızın eve doğru geldiğini gören üvey ana şaşırmış. Babası ise sevinçle fırlayıp kızına sarılmış. "Hoşgeldin kızım." demiş. Kadın kızın elindeki güzel torbayı görmüş: Ne torbasıdır o kız?" diye sert sert sormuş.
Kız: "Altınlar zümrütler var içinde." demiş.
Kadın heyecanla: "Hadi oradan yalancı. Şimdi de yalancılığa başladın utanmadan değil mi?" diye kızı azarlamış.
Küçük kız: "Niçin yalan söyleyeyim, aç ta bak." demiş. Sonra torbayı kadına doğru fırlatmış. Torba yere düşmüş. Saçılmışlar içindekiler .Gerçekten değerli taşlar ve metaller olduğunu görünce kadın hepsini kaptığı gibi odasına götürmüş. Kimini alıp cebine koymuş. Kimini alıp koynuna sokmuş. Kimini çorabının arasına saklamış. Bir yandan da bağırıyormuş." "Doğru, doğru, hepsi de gerçek bunların" diyormuş. Baba ile kızın umurunda ne torbadakiler ne kadınmış. Onlar sevincin daha büyüğünü yaşıyorlarmış. Baba yaptığı hatayı, yaşadığı acıyı unutmaya çalışıyormuş. Üvey ana kendi kızını çağırmış: "Gözün kör olsun. Bak sen bir işe yaramadın. Elleri görüyor musun? Biz onu atalım dedik, bir torba servetle geri döndü. Hazırlan yarın seni de götürüp onu attığımız yere atacağım. Şimdi gidip ondan bir bir öğreneceğim, ne oldu, nasıl oldu, bunları nerede buldu. ?Hazırlan, seni de yarın oraya götürüp bırakacağım. Sen daha büyük bir torba ile geleceksin. Aldığın yerleri aklında iyi tut. Sonra bana söylersin. Bir gün gider alır hepsini getiririm.'' demiş. Oradan hemen baba ile kızın yanına gelmiş. Adama: ''Yarın benim kızımı da götürüp aynı yere bırakalım. O da bir torba altın alıp getirsin. Ben ona nasıl getireceğini anlattım. Yalnız kızın hepsini bana baştan anlatması gerekir.'' demiş. Kızın kolunu tutup yanına oturtmuş. Olanı, biteni tek tek sormuş. Kız da ne yaşanmışsa hepsini anlatmış.
Kadın karar vermiş. Her şeyi hazırlamış. Kocasına: ''Yarın gidiyoruz'' demiş. .
Adam: Olmaz hanım'' dediyse de kadın dinlememiş. Sabahleyin erkenden kalkmışlar .Kadın gene iki su kabağı almış. Kızı bıraktıkları yere gelmişler .Kendi kızını da aynı yere bırakmış. Sonra: ''Sana dediklerimi sakın unutma.'' demiş. Eve dönmüşler .Evde kadın pencereye oturmuş, kızının yolunu beklemeğe başlamış. Ormanda ise kız biraz beklemiş, canı sıkılmış. Çevreyi gözlemeğe başlamış. Bakmış anlatıldığı gibi bir kedi. Kızın anlattığı gibi ön ayaklarını yalıyor .Kız kediyi görünce: ''Kör olasıca nerelerdeydin? Sabahtan beri seni bekliyorum. Işte torbam da yanımda. Yürü de gidelim.'' demiş.
Kedi onu aynı eve götürmüş. Kız kapıyı tekmeleyerek çalmış. Bir kedinin açtığını görünce de içeriye yürümüş geçmiş. Bakmış leğende bir kedi çamaşır yıkıyor .Kız hemen: ''Hiç kedi de çamaşır yıkar mı? Kalk ta evin sahibi kim ise beni ona götür .'' demiş. Sonra kediye yaklaşıp kalçasını tekmelemiş. Oradan mutfak kısmına geçmiş. Bakmış daha iri bir kedi bulaşık yıkıyor .Kız ona da gülmüş, alay etmiş. Başka bir odaya geçmiş. Orada bir kedinin oturup nargilesini hopurdatarak içtiğini görmüş. Kız bu hale hiç dayanamamış, katıla katıla gülmüş. O anda ormanda karşılaştığı kedi gelmiş, elindeki torbayı alıp götürmüş. Sonra geri getirip vermiş. Ardından da: ''Torbanızı alın, sizi evinize götüreyim.'' demiş.
Kız: ''Oh be, ver torbamı da gidelim. Bir de sizin töreninizi mi bekleyeceğim.'' demiş.Kedi onu alıp evinin yakınlanına kadar getirmiş. Kız eve yaklaşırken evin horozu: ''Üüüürüüü, Hanım kızın geldi.
Torbasında yılanlarla geldi. Bu eve ölüm geldi. Üüürüüüü.'' diye ötmüş.
Kadın koşmuş kızının kolundan tutup odasına götürmüş. Sonra kapıyı içerden kitlemiş. Kızının getirdiği torbayı altından tutup silkelemiş. O anda torbadan yılanlar, çıyanlar dökülmüş. Hem anasını hem de kızını oracıkta sokup öldürmüşler. Onların çığlıklarına küçük kız ile babası gelip kapıyı kırmışlar .Ikisini de ortalıkta ölü bulmuşlar . Komşular gelmiş durumu görmüşler .Böylece ana ile kız yaptıkları kötülüklerin cezasını çektikleri gibi para hırsını hayatlarıyla ödemişler .
2. CADI KIZI İLE KÜÇÜK KARDEŞ
Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde. Çok eski zamanlarda bir ülkede yaşayan üç kardeş varmış. Üç kardeşin kimi, kimsesi yokmuş. Analarını, babalarını yıllar önce kaybetmişler . En büyükleri kardeşlerine babalık yapmış, evi yönetmiş. İşlerinde çalışmışlar, üçü de belli bir varlığa ulaşmışlar . Hiç bir eksikleri yokmuş. Ahırda sığırları, koçlar, koyunları, tavlalarda. atları varmış. Toprak desen o da çokmuş. Kardeşlerin en büyüğü, iri mi iri, güçlü mü güçlü imiş. Ava çıkmayı severmiş. Döndüğünde herkese av eti dağıtırmış. Ortanca kardeşte güzel ata biner , atları ustaca tanırmış. Onun at seçişi çevrede ünlüymüş. En küçük kardeş ise, kardeşlerin en akıllılarıymış. Hep susar dinler , en ağır işleri akıllıca çözermiş. Kardeşler mutlu yaşayıp gidiyorlarmış. Bir gün, kardeşlerin en büyüğü atlamış atına, dağlara çıkmış ava. Avlanırken dağda, karşılaşmış bir çobanla. Oturmuş, birlikte av eti yemişler , tatlı tatlı söyleşmişler .Çoban kardeşlerin büyüğünün evlenmemiş olduğunu görünce, cadı kızıyla başlamış söze: ''Bak delikanlı, şu gördüğün dağın ardında koca bir ev var .Orada çok güzel bir kız yaşar .Öyle güzel öyle güzel ki bu dağlara, otlaklara değer güzelliği. Bu kız tam sana göre. Gençsin, delikanlısın, bunu ancak sen alırsın.
Ha, kimini kimsesini sorarsan, anası cadıdır, cadıların da en hasıdır. Üfürür , tükürür biner sopaya. Akşam olur atlar küpe, dinlemez dag tepe. Alt edebilersen o cadıyı, alırsın evini, konağını, kızını.'' demiş.
Çoban böyle anlatınca güzel kızı, büyük kardeşin gitmiş başından aklı. Orada, çobanın anlattıklarıyla tutulmuş Cadı Kızına. Ayrılmış oradan varmış karşı dağa. Sinmiş bir taşa, beklemiş cadı kızını. Beklemiş, beklemiş.. Sonunda kızı uzaktan görmüş. Görünce kızı, iyice gitmiş başından aklı.
Atına atlamış , evine varmış. Büyük Kardeş varınca eve, günlerce konuşmamış kimseyle. Kardeşleri birer birer sormuşlar ama tek bir sözcük agzından alamamışlar .Önce ortanca gelmiş:
''Ağabeyim, beylerden bey ağabeyim. Yigidim, yiğitlerden yiğit agabeyim Dön de gülümse, gül de bak yüzüme. Nedir bu çektigin, n'olursun söyle bize.
Düşmandan düşman göster.Maldan mal göster . Vurun de, vuruşalım, Kırın de, kırışalım. Küsmüş isen barışalım, N'olursun, bak ta konuşalım.''
Demiş, yalvarmış, yakarmış ama agzından tek bir sözcük alamamış. Kardeşlerin en küçügü gelmiş. Gülümsemiş, kaşımış başını, dokundurmuş omuzlarına elini:
Agabeyim, yigidim, Bari bana söyle, Ben derdini bileyim.
Sayrıysan hekime gidelim, Tutkunsan, göster sevgilini getirelim,
Bu iş bir kız işi ise sevinirim.
Bu iş bir düşman işi ise uğruna ölürüm. Söyle n'olursun,
Kurtar bizi bu kaygıdan." Ama büyük kardeşin ağzını bıçak açmamış. İki kardeş baş başa vermiş, düşünmüşler,sonunda: "En iyisi beklemek." demişler . Günlerden bir gün, Büyük Kardeş kalkmış yerinden, hazırlamış atı. Çağırmış kardeşlerini:
"Kardeşlerim, beni yanlışlarımla aklayın. Yüreğinizdeki sevgide saklayın. Onulmaz bir derde düştüm. Şu karşıki dağda Cadı Kızı gördüm. Ona tutkunum. Onun uğruna varacağı'm cadının konağına. Vuruşup kızı alacağım. dönemezsem eğer , her şeyim sizindir .Bana
dilek dileyin, başarı ile döneyim." demiş.
Kardeşlerı "etme-gitme" demişlerse de Büyük Kardeş topuklamış ak atı.
Tutmuş Cadının evinin yolunu. Az gitmiş, uz gitmiş. Yelden sıyrılmış. Birinci tepeye varmış. Karşıda bir kalabalık görmüş, atını o yana sürmüş. Herkeste bir telaş, bir koşuşma varmış. Sürmüş atı oraya, girmiş araya.Bakmış ki tümü çobandır bunların. Salmışlar alana koçları, yeri göğü inletir coşkuları. İki iri koçu tutmuşlar tosa. Gerileyip gerileyip yürürken tosu, yerden kaldırırlarmış bir toz bulutu. Iri boynuzları sürtüşürken ateş, kıvılcım çakarmış. Kimse yaklaşmaz yanlarına korkuyla kaçarmış. Görünce yiğidi, atılmış genç biri:
"Yiğidim, güçlü görürüm sizi. Ancak siz yardım eder , kurtarırsınız bizleri. Günlerdir şu koçlar dövüşe tutuşmuşlar .Ne ayırabiliyoruz, ne de yaklaşabiliyoruz. Bari ayırın da kurtarın bizi." demişler .
Büyük Kardeş yaklaşmış koçlara. Çobanlarla asılırmış ayaklarına. Çekerler , çekerler ama yararı Qlmaz. (Yiğit günlerce uğraşırlarda koçları ayıramz. Sonunda: "Çoban kardeşler, benden bu kadar. Üzgünüm ayıramadım koçları. Herhalde "ölümünedir kavgaları." demiş. Çobanlardan biri, almış, sırtından kepeneği. Dönmüş yiğide: "Bak, gör aslanım, koçlar nasıl ayrılırmış bak bakalım." demiş.
Koçların boynuzlarından tuttuğu gibi çalmış yere. Koçlar o anda dönmüşler bir yığın ete. Sonra: "Ee, yiğidim, söyle nereye gidersin." demiş. Büyük Kardeş:
"Şu karşıki dağda Cadı Kızını almağa giderim. Aylardır onun uğruna sevda çekerim. Y ok edeceğim Kara Cadıyı, alacağım güzel kızını." demiş Çoban:
"Bak yiğidim, yanlış yere gidersin. Varacağın yerde başaramayacaksın. Bu koçlar sınavdı. Sınavı geçemedin. Tepeyi aşıp varırsan cadıya, yem olursun o kara karıya." demiş. .
Demiş ama dinletememiş
Büyük Kardeş topuklamış atını, aşmış koca dağı. Varmış bir alana. Bakmış ki kaynaşır kimileri, sarmışlar bir kazanın çevresini. Biri ateşini harlar, biri karıştırır, biri de tutmuş kapağını. Koca kazan horul horul kaynar .
Büyük kardeş yaklaşmış,' herkesi selamlamış. Aralarında en yaşlısı:
"Hoş geldin yiğidim. Nereden gelir, nereye gidersin? Aramıza bir dostluk girmez misin?" demiş:
Büyük Kardeş: "İsterim, bu dostluğu sizinle." demiş. Görünce koca kazanı, sormuş aklına takılanı:
''Kusurumu bağışlayın, nedir bu gördüğüm?'' demiş.
Yaşlı Adam:
.''Bu yiğitlik sınavıdır .Her yiğit sınar kendini, görür yiğitliğini. Sen de sınasana, bu kaynar kazandan kepçeyle pilav alsana.'' demiş.
Büyük Kardeş gelmiş kazanın başına, almış eline kepçeyi, daldırmış kazana. Eli kolu yanmış, çığlığı basmış:
''Eyvah yandım.'' diye bağırmış. Yaşlı adam:
''Daha dene.'' demiş.
Büyük Kardeş toplamış gücünü, daldırmış kepçeyi. Ama bu kez de bağırmış, el1eri kol1arı yeniden yanmış.
Yaşlı adam:
''Bak yiğidim, gidersin Cadı Kızına, bilirim. Ama sınavı başaramadın. Yolun kısa iken dönersen, evine gidersin. Eğer istemesen, Cadının kazanına girersin.'' demiş.
Büyük Kardeş: ''Vermişim kararımı, gideceğim karşıki tepeye. Alacağım güzel kızı, getireceğim evime.'' demiş.
Yaşlı adam: ''Sen bilirsin. Benden söylemesi, senden düşünmesi.'' demiş.Büyük Kardeş, topuklamış atını, yürümüş.
Yolda: ''Niye dinlerim ki herkesi. Biri bir şey söyler, öbürü başka bir şey .Artık dinlemeyeceğim kimseyi.'' demiş. Son tepeyi aşmış, Cadının bahçesine ulaşmış. Cadı koca bir konakta yaşıyormuş kızıyla. Büyük Kardeş varıp bahçeye girmiş, sinesine eve yaklaşmış. O anda cadının köpeği havlamış.
Cadı ise içerden kızına seslenmiş:.''Güzel kızım, şu kapıya baksana, birileri dışarı da:
var gibi geldi bana. Bak bakalım nedir?'' demiş.
Kız çıkmış dışarıya, Büyük Kardeş ile gelmiş karşı karşıya. Cadı bağırmış:
"Söyle kızım, neydi 0?" demiş. Kız:
"Biri var bahçede." demiş. Cadı:
"Ne yapıyor?" demiş. Kız:
"Üzüm yiyor." demiş.
Cadı: "Nasıl yiyor, tane tane mi, salkım salkım mı?" demiş.
.Kız: ''Tane tane." demiş. Cadı:
"Kızım korkma, çağır onu buraya." demiş. Cadı fırlamış, iki çuval otu-samam basmış Ardından kızına:
"Çak ateşi, fırın yansın. İyi kapama ağzım, çevreyi duman sarsın." demiş.
Büyük Kardeş eve girince bir duman bulu.tu görmüş. Cadı çıkmış, oğlana seslenmiş.
"Gelsene oğlum, şurayı duman bastı, yakamadık. Bir de sen baksana." demiş.
Oglan görmüş fırın kapagını. Dönmüş Cadı 'ya:
"Kapak açık ondan duman yapar .Şimdi düzeltirim, sizi dumandan kurtarırım." demiş.
Büyük kardeş egilince kapagı kapatmaga, Cadı tekmelemiş onu fırına. Oglan yuvarlanınca cadı kapatmış kapağı Böylece sona ermiş Büyük Kardeşin serüveni...
Gelelim diger kardeşlere...
Kardeşlerin ikisi de ' beklemişler , beklemişler . Büyük Kardeş gelmeyince kaygılanmışlar .Ortanca kalkmış yerinden:
''Ben gidiyorum, ağabeyimi bulmadan da gelmiyorum. Benim için kaygılanma, sakın işlerini aksatma.'' demiş.
Atlamış atına, düşmüş yola.
Az gitmiş, uz gitmiş. Eğri gitmiş, düz gitmiş. Sonunda Büyük Kardeşin karşılaştığı koçları görmüş. Ka1abalığa yaklaşmış.
Biri ona: ''Yiğidim, gördügün şu koçlan hiç kimse ayıramadı. El at ta ayır şunları.'' demiş.
Ortanca kardeş de yapışmış koçlara, ''hüt'' demiş, ''hat'' demiş ama ayıramamış. Sonunda yaşlı Adama: ''Başaramadım bu işi.'' demiş. Y aşlı adam:
''Güç yola gidersin, yapacağın en doğru şey , hemen dönersin. Yazıktır sana, kendini ailene bağışla. Kıyma gençliğine.'' demiş.
Ortanca Kardeş dinlememiş kimseyi, sürmüş atım, dağlara:
''V er elini'' demiş. Az gitmiş, uz gitmiş. Dere tepe düz gitmiş Atım topuklamış, bayır aşagı inmiş.. Bakmış karşıda insanlar toplanmışlar. Yanlarna yaklaşmış.
Birine: ''Niçin böyle toplanmışsımz? Nedir bu hal?'' demiş. Oda:
''Yiğidim, kara kazam kurduk. İçini bulgur doldurduk. Şimdi içi fokur fokur , ateşe dönmüş bulgur .Eğer bir kaç kepçe yiyebilirsen, gideceğin yoldan geri döneceksin sen.'' demİş.
Ortanca Kardeş inmiş kazan başına. Almış eline kepçeyi, indirmiş bulgura. Alamadan yanmış eli, kolu: ''Y andım anam.'' diye boşa1tmış soluğu. Tekrar indirmiş kepçeyi. Bu kez de basmış çığlığı Bırakmış bulguru, kazanı topuklamış, sürmüş atını
Sonunda varmış Cadının bahçesine. Cadının kö peği ürüyünce, Cadı seslenmiş kızına:
''Kızım baksana camdan, biri sanki atladı bahçe duvarından.'' demiş. ~
Kız bakmış bahçeye. Anasına dönüp: ''Birini görüyorum. Şu anda bahçede durmuş, buraya bakıyor. Uzümlerin arasında oyalanıyor.'' demiş.
Çadı sevinmiş:
''Iyi bak bakalım, üzümleri nasıl yiyiyor? Tane tane mi, salkım salkım mı?'' demiş.
Kızı iyice bakmış. Anasına dönüp: 'Tane tane yiyiyor .'' demiş. Cadı gülmüş. O da benim kısmetim. Çağır gelsin.. Ben de fırını yakıyorum. Yine dumanlarım ortalığı. Ortanca Kardeşi almışlar içeri. Fırın yanmadığından duman sarmış ortalığı. Oğlana üfletmişle:r , oğlan üfleyince fırına, kendini bulmuş ateşin ortasında. Küçük Kardeş bir kaç gün beklemiş. Kimse gelmeyince sinirlenmiş. Hemen hazırlanmış: ''Ne biçim insanlar, bir düş için kendi yaşamını ortaya koyarlar , hiç düşünmezler mi bunlar?'' demiş. O da topuklamış atını, tepeye doğru at sürmüş. Bir kaç gün sonra varmış çarpışan koçlara.
Çağrılınca koçları ayırmağa: ''Mutlu olurum'' demiş. '''V armış koçların başına. birer sopa indirmiş kafalarına. Koçlar sersemlemiş. Ikisi de yığılmış ortaya. Sonra tutup bacaklarından fırlatmış öteye: ''Benim işim bu kadar , gerisi kalsın size.'' deyip oradan ayrılmış.
Sürmüş atını, yine varmış bir tepeye. Tepenin eteğinde bir koca kazan kazanın içinde bulgur .Varınca kazan başına:''Niçin toplanmışsınız bu alana?'' diye sormuş. Içle rinden biri:
''Yersen bulgurdan bir kepçe, başarirsın her işini tekçe.'' demiş.
Küçük kardeş inniş atından, varmış kazan başına. Almış kepçeyi eline daldırmış kazana. Y anmağa haşlanmaya aldırmadan indirmiş bulguru mideye.
Oradaki bir Bilge:
''Güle güle yiğidim. Bu işi başaracaksın, bilirim.'' demiş.
Küçük Kardeş, bundan soma atlamış atına, varmış Cadı'nın konağına. Varınca bahçe duvarına atlamış içeri. Görünce üzüm1eri salkım salkım koparmış toplu toplu yutmuş.
Küçük Kardeş, bahçede evin çevresinde dolaşırken Cadı'nın köpeği havlamış. Cadı gene:
''Baksana kızım camdan, biri mi var oralarda dolaşan?'' demiş.
Kız bakmış:
''Biri var bahçede.'' demiş.' Cadı:
''Üzümleri nasıl yiyiyor?'' diye sormuş. Kızı:
''Salkım salkım.'' demiş.
Cadı, kalakalmış yerinde. Kızına üzgün bir sesle: .''Benim sonum bununla gelecek, biliyorum, bu gelen kişi seni alıp ,gidecek.'' demiş.
Kız susmuş. Içten içe bu evden kurtulacağı için de sevinmiş.
Cadı yine fırını yakmış, ortalığı dumana boğmuş. Küçük Kardeş eve yaklaşınca Cadı:
''çağır kızım içeriye. Bu gelen galiba senin kısmetine.'' demiş.
Kızı seslenip Küçük Kardeş'i çağırmış. Cadı ise ha bire konuşuyormuş:, ,
''Belki o da bu oyuna gelir yutar da, bir kaç saat daha kalırım ayakta.'' demiş.
Küçük Kardeş, evde görünçe dumanı, anlamış bir oyun olduğunu. Belli etmemiş. Içeri girmiş. Cadı: ''Fırımız biraz tütüyor, bakabilir misin niye böyle yapıyor?'' demiş.
Küçük Kardeş:
''Bakarım, gösterin fırım, onarayım.'' demiş. Cadı göstermiş fırını.
Küçük Kardeş: ''Neresi'' diye sormuş. Cadı:
''Şurası'' deyip eğilirken Küçük Kardeş bir tekme , indirmiş, onu fırının içine göndermiş.:
Cadının çığlıkları dumanlara karışmış. Biraz sonra her şey susmuş. Kız, cadı anasından kurtulduğu için sevinmiş. Küçük Kardeş oturmuş iki byük kardeşlerinin geri gelmediklerini anlatmış. Kız olanlara üzülmüş. Ama: ''Elimden gelen bir şey yoktu. Kaç kez kaçmak istedim, hep kolumdan tuttu. Şimdi kurtulduğuma sevindim.'' demiş.
Küçük Kardeş atmış kızı atın arkasına. Ne var ne yok cadının evinde taşımış kendi konağına. Evlenmiş, mutlu olmuşlar
3. HIŞLARlN HIŞMI
Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde. Zamanın birinde bir şehzade varmış. Tek çocuk olduğundan yaramaz mı yaramaz, şımarık mı şımarıkmış. Sarayın balkonundan aşagı sarkarmış, gelene geçene taş, toprak atarmış. Kimine agzını gözünü eger , kimine de su dökermiş. Sonra döner , katıla katıla gülermiş.
Saray balkonunun hemen karşısında bir çeşme varmış. Bu ülkenin en güzel suyu olan tek çeşmeymiş. Yaramaz Şehzade bir zaman sünra çeşmeye gelenlerle eglenmeye başlarmış. Suyunu dolduran kadına, kıza ya taş atar, ya da çamur fırlatırmış. Kimse çıkıp korkusundan niye yapıyorsun da diyemiyormuş. Korku bu. Olur ya, giderse padişahın kulagına. Hemen çeker karşısına:
''Bre utanmaz, arlanmaz. Bre padişah tanımaz. Büyük bilmez. Bir çocuga neler söylersin. şimdi vereyim seni cellada da gününü görürsün.'' derse ne olur? Ne olacak. Kelle başka yerde, vücut başka yerde. Aman uzak dursun, uzak olsun. Şehzade ne yaparsa yapsın. Herkes böyle düşünüyormuş. O yörede yaşayan yaşlı mı yaşlı, yoksul mu yoksul bir nine varmış. Nine de her gün su kabını alır suya gelirmiş., Şehzade bu nineye hiç ilişmez,, sanki onu görmezmiş. Bir gün Nine yine suya gelmiş. Kendi su kabını olamadıgından komşusunun testisini ödünç almış. Koşmuş çeşmeye. Acele almak istemiş suyunu.
Erkenden geldiği için de çevrede kimse yokmuş. Balkonda da şehzade oturuyormuş. Nine'nin aceleyle gelişini görmüş. Kendi kendine:
''Şunun testisini kırayım da durumuna biraz güleyim. Bakalım o zaman ne yapacak, göreyim.'' demiş. Sonra eline iri bir taş almış, su doldurmakta olan Nine'nin testisini kırmış. .
Suyunu doldurmuş olal!. nine tam testiyi alacakken kırılmasına çok üzülmüş. Ustelik te testi onun değilmiş. Nine yüzünü döndürerek Şehzadeye: ''Ne söyleyeyim padişahın oğlu. Dilerim hışların 'hışmına 'uğrayasın.'' demiş. Uzgün üzgün oradan ayrılmış.
Padişahın oğlu önce katıla katıla gülmüş. Nine'nin giderken söylediği sözler aklına takılmış. Kendi kendine: ''Bu koca karı niye böyle dedi. Neden hışların hışmına uğrayasın dedi. N eden başka bir şey demedi de bu sözü söyledi.'' demiş. Meraklanmış. ,
Hemen saraya koşmuş. Sarayın Bilge'sine sormuş: ''Bilgelerin bilgesi, büyük bilge. Bu gün bir koca karı bana hışların hışmına uğra dedi. N e demektir hışların hışmı, söyler misiniz?'' demiş.
Bilge düşünmüş, taşınmış. Kitaplara bakmış, defterler karıştırmış. Hiç bir şey bulamamış. Şehzadeye dönmüş: ,
''Şehzadem, beyzadem. Sorarsın hışların hışmım. Baktım kitaplara bulamadım. Kimden işittiysen ona sormak gerecek. Hışların hışmı ne ise o söyleyecek.'' demiş. Şehzade üzülmüş. Bilgeye teşekkür edip odasına çekilmiş. Hışların hışmı onun kafasına çok yormuş. Sonra: ''Sabah olsun da giderim o Nineye söylediklerin neydi derim. Ancak o bilir .'' demiş.
Sabahı zor etmiş. Çağırmış iki askerini, Ninenin evini. aramaya gitmiş. Sonunda:
''Işte şurasıdır'' demişler , ninenin evini göstermişler .Şehzade atlamış atından, inmiş yere. Girmiş evden içeriye. Evi kalabalık bulmuş.
Biri şehzadeye: ''Hoş geldiniz cenazeye.'' demiş. Şehzade:
''Kimdir ölen kişi?'' diye sormuş. Oradakiler:
''Yoksul bir nineydi, daha dün de buralardaydı.'' demişler .Şehzade ögrenince durumu, üzüntüden kaçmış uykusu. Kendi kendine:
''Niçin yaptım ki, koca karıya taş attım ki... Şimdi , nasıl çözecegim hışların hışrnım?'' demiş.
Saraya dönmüş. Çekilmiş odasına, başlamış düşünmege. Giinlerce dışarı çıkmamış. yemeden içmeden kesilmİş. Bilgin, bilge bırakmamış. Falcı, remilci çagırmış ama derdine bir çare bulamamış.
Bir gün odasına ufak tefek bir adam gelmiş. Şehzadeye yaklaşmış, kısık bir sesle:
''Şehzadem, hışlann hışmını görmek istiyorsan, atla atına var git gün dogusuna.'' demiş.
Şehzade dogrulmuş, adama iyice bakmış. Sonra yerinden fırlayarak:
''Ey iyi insan, kimsin sen nereden geldin? Seni niye nöbetçiler görmediler .Hiç bir görevli gelip senin beni aradığını söylemedi. Y oksa gizlice mi girdin odama.'' demiş.
Sonra adama dogru gelirke~ birden adağıın kaybolduğunu görmiiş. Çevresine bakınmış, yok. Adam yok. Çok sinirlenmiş. Hemen nöbetçilere, hizmetçilere bağırmış:
''Hizmetçiler, nöbetçiler, nerelerdesiniz. Ne cehennemdesiniz. Gelin bakalım buraya. Şirndi, biraz önce ufak, tefek bir adam içeii girdi, benimle konuştu. Ben yerimden kalkınca da kayboldu. Nereden geldi, nereden çıktı. Çabuk bulun bana.'' demiş.
Hizmetçiler, askerler, nöbetçiler önce aramışlar, taramışlar etrafı bir şey bulamamışlar .Sonra dönüp Şehzadeye:
''Şehzadem böyle bir adam ne içeri girdi, ne de içerden çıktı. Siz rüya görmüş olmayasıııız?'' diye sormuşlar .Şehzade kızgınlığından eline ne gelmişse onlara fırlatmış. Ardından atını hazırlatıp gün doğusuna doğru yola koyulmuş.
Günlerce at sürmüş. Gideceği yer neresi? Şahzade de bilmiyormuş. Sadece kaybolan ufak tefek adamın dediği gündoğusuna gidiyormuş. Sonunda varmış bir yol ayırımına. Bakmış yaşlı, sakalları yerde bir ihtiyar oturmuş yolun ağzına. Şehzade çölde su bulmuş gibi atlamış atından, koşmuş ihtiyarın yanına, öpmüş ellerini, söylemiş sözlerini:
''Ey baba, yaşlı baba. Ben şımarık bir çocuk gibi taş attım bir koca karının su kabına. Bana hışların hışmına uğra dedi. Nedir hışların hışmı, kimden öğreneceğim bunun sırrını. Bana biri gün doğumuna at sür dedi. Günlerdir at sürüyorum ama nereye kadar gideceğim onu bilmiyorum. Ne olursun yol göster bana.'' dem.iş, başlamış ağlamaya.
Ihtiyar gülmüş: ''Peki şahzadem, akıllanmışsın demek. Buna sevindim. Şimdi şu gördüğün yolu izle. Y olun varacak bir deve. Sakın korkina. Sessizce yaklaş tut memesinden em. Becerebilirsen eğer , senin için her şey biter .Gizi öğrenirsin, hışların hışmını da görürsün. Devin memesini emerken ona ''ana''. diyeceksin. Bunu unutma. Ancak o zaman işlerini çözebileceksin.'' demiş.
Şehzadenin takılmış aklına daha bir kaç soru. Onları sormak için soluklanınca, ihtiyar birden kaybolmuş kaş ile göz arasında. Şehzade bakınmış bakınmış ama bir şey görememiş. Önce üzülmüş. Biraz Olanları iyice kafasında toplamış. Soma: "Hiç bir şey bilmezken ulaştım bu kadar bilgiye. Bundan soması artık kaldı gitmeye." demiş. Atına atlayıp gitmiş.
Şehzade oradan ayrılmış. Günlerce at sürmüş. Derelerden yel, tepelerden sel gibi gitmiş. Az gitmiş, uz gitmiş. Sonunda varmış bir yol ağzına. Yol ağzı benziyormuş tıpkı ihtiyarın oturduğu yola. Bakmış iri mi iri koca devin biri. İnsana benzer ama kafası gökte gezer .Koca bir dev anası. Dev anası değil sanki bir dağ parçası. Bir bumu var sanki Şehzadenin boyu kadar . Açsa ağzım şehzade bir lokma gibi içine sığar .Elleriyle Şehzadeyi civciv gibi tutabilirmiş. Şehzade:
'Tamam, ihtiyarın dediği dev anası bu galiba.demiş. Bir taşın arkasında bir zaman sinmiş. Dev anasımn önünde bir tandır. Alevler yalım yalım yanar. O da eğilir içine ekmek vurur .Hamuru dağ gibi yığılmış. Şehzade bakmış devanasın pir memesi sağ omuzu da, bir memesi sol omuzunda. Oyle iri iriymişler ki. Onüne düşmesinler diye memelerini atmış omuzuna. Hemen yanaşmış sırtındaki memeye. Yapışıp başlamış emmeye. Dev anası onu görünce de:
"Ana, anam benim." demiş. Dev ise gülmüş:
"Ey insanoğlu. Eğer emmeseydin mememden, kurtulamazdın elimden. Seni güzel haşlardım, ekmeğime katardım. Şimdi artık oğlum sayılırsın. Gel yanaş buraya, belki de açsın." demiş.
Şehzade: ."Sağol ana, canımı bağışladın ya yeter bana." demış.
Devanası üstelemiş, kesmiş, önüne biraz ekmek koymuş. Şehzade ekmekten yemiş, karnını güzelce doyurmuş.
"Bak oğlum, benim de üç oglum var .birazdan gelecekler. Eger seni buralarda görürlerse hemen yiyecekler .Onun için seni saklayacağım. Bir süpürge edip dizimin dibine koyacağım." demiş.
O sırada Devanasının üç çocugu görünmüş. Devanası Şehzadeye bir dokunup süpürge edivermiş, dizinin yanına koyuvermiş. Çocukları teker teker " gelmİşler , yerlerine oturmuşlar .Anaları sofra kurmuş. Y emek yiyeceklermiş. Ama küçük Devoğlu:
"Ana insan kokusu geliyor burnuma." demiş. "
Anası gülmüş: "Gene yakın gittin onlara. Sakın bir daha girme ormana. Oradan kokular sinmiş burnuna." demiş.
Küçük Dev oglu:
"Hayır buralardan geliyor ." demiş. Diger kardeşler de:
"Dogru der ana. Biz de kokusunu alıyoruz demişler .
Anaları yine gülmüş:
"Çocuklar size bir soru sorayım. Biri benim mememden emerse sizin neyiniz olur?" demiş.
Devlerin ikisi:
"Kardeşimiz olur ." demiş. Devanası: kardeş yenmez." demişler . Devanası Küçük Dev oğluna dönmüş: "Y a sen?" diye sormuş. Küçük Dev: . "Ben yerim" demiş. Dev anası:
"Hiç kardeş yenir mi? Bak ağabeylerin hiç te öyle düşünmüyorlar ." demiş.
Devanası sonunda ona da kabul ettirmiş. Ardından çocuklarına dönerek:
''Çocuklar deminden beri duyduğunuz insan koku arı doğruydu. Yalnız benim mememi emdiği için ben de dokunmadım. Çünkü artık benim oğlum, sizin de kardeşiniz sayılır .Söz verin dokunmayacağınıza, çıkarıp koyayım ortanıza.'' demiş.
Uç kardeş te: ''Söz'' demişler .
Devanası süpürgeye dokunmuş, şehzadeyi ortaya çıkarmış. Buyuk Dev sormuş:
''Ne arıyorsun buralarda.'' diye sormuş.
Şehzade: ''Hiç sormayın. Ben yaşlı bir kadının testisini kırdım. Bana hışların hışmına uğra dedi. Şimdi aylardır aklıma girdi, bedenimi kemirdi. Nedir .bu ''hış'', hışın ''hışmı'' nedir, onu öğrenmek istiyorum. Ne olursunuz, yüce devler aşkına söyleyin, şu ''hış'' nedir? Oğreneyim, şu dertten kurtulayım.'' demiş.
Devlerin hepsi birlikte gülmüşler .Sonra şehzadeye dönüp:
''Bu muydu senin içini kemiren şey? Biz de neymiş , diye kaygılandık. Onun kolayı var .Bunu en iyi teyzem bi.lir .'' demişler. Şehzade heyecanlanmış:
''Yani bu ''hış'' denen şeyi teyzeniz mi bilir?'' diye yeniden sormuş.
Devler gülmeye devam etmişler:
''Evet.'' demişler ..
Şehzade nefeslenmiş, rahatlamış. Içinden:
''Artık iyice yaklaştım.'' demiş. 'Sonra Devanasına dönüp: ..
Ana ana, büyük, yüce ana. söyle nasıl gideceğim kardeşinin yanına?'' demiş.
Devanası çocuklarına dönmüş: “yarın erkenden bu kardeşinizi alıp teyzenize götürüp bırakıp gelin.'' demiş.
Dev çocuklar:''Olur ana.'' demişler.
Şehzade, heyecandan sabaha kadar uyuyamamış. Sağa dönmüş, sola dönmüş. Sabahı zor etmiş. Erkenden kalkıp giyinip devleri beklemiş. Derken devler kalmışlar , kahvaltılarını yapmışlar .Büyük Dev şehzadeyi devin omuzlarna almış, yola koyulmuşlar .'''
Dev adımlan iri olur .Irak yollar çabuk biter .Konuşa konuşa gitmişler, sonunda teyzelerinin evine varmnışlar .
Büyük dev Şehzadeyi indirmiş, çıktırmadan teyzesinin memesini emdirmiş. Teyze kendisine gelinceye kadar şehzade memeden emmiş emeceği kadar .Dev kadın Şehzadeye dönmüş:
''Insanoğlu, eğer emmeseydin memeyi, bir lokma eder, ağzıma atardım seni. Söyle kardeşimin oğullarıyla ne ararsın burda.'' demiş.
Şehzade: ''Dev ana. Onulmaz bir dert ile düştüm ocağına. Ben bir koca kadının testisini kırdım. O da bana, ''hışlann hışmına uğra' dedi. Günlerdir bu dert beni kemirir, dağ, taş demeden gezdirir. Siz bilir misiniz yerini? Ne olursunuz söyleyin, beni kurtarın.'' demiş.
O sırada Dev çocuklar: ''Teyze bize izin ver, gidiyoruz. Bizim işimiz buraya kadar demişler .''
Teyzeleri:''Güle güle çocuklarım. Selam söyleyin ananıza.'' demiş.
Devler yürüyüp gitmişler .Devanası dönmüş Şehzadeye:
''Acele etme çocuğum. Bekle bakalım, gelsinler hele çocuklarım. Sakın ses etme, şurada sessizce bekle.'' derniş. Sonra dokunnuş Şehzadeye, onu oracıkta süpürge etmiş.
Akşam üstü devin de çocukları gelmiş. Havadan sudan konuşurlarken Devanası:
''Çocuklar , şimdi bir insah gelse, benim mememi emse, sonra teyzenizden de haber getirse sizin neyiniz olur?'' demiş. Çocukların hepsi bir ağızdan: ''Kardeşimiz olur .'' denişler . Devanası: . 'Ona dokunur musunuz?'' diye sormuş. Çocuklar: ''Hayır'' demişler .
Tam o sırada devanası dokunnuş süpürgeye, döndürmüş Şehzadeye. Şehzade hemen devlerin ellerinden öpmüş, Yanlarına oturmuş. Devler sormuşlar:
''Ey insan kardeş, ne ararsın buralarda, nasıl çıktın bu tehlikeli yolculuga?'' diye sormuşlar .Şehzade ,başından geçenleri anlatmış: ''Şimdi ''hışların hışını'' ararım. Ancak sizler bilirrnişsiniz'' demiş.Büyük dev düşünmüş taşınmış: ''Ben biliyorum yerini. Çok uzaktadır .Ancak çok ta tehlikelidir .Bizden daha iri çokta yabanı bir dev var . Onun elinde üç tane hış var. Uçü. de uzaktan toplara benziyor. Renkleri ak aktır. Yumuşak, pamuk gibidir .O devin elinde yıllardır duruyor .Sürekli atıp tutar . Onu ondan almak çok güçtür .Yattıgı yerde koca bir agaç var. Gelir altına uzanır, toplarını atıp tutar, atıp tutar .Bu sürer ta uyuyuncaya kadar .Topları yanına düşer, o da orada uyur.'' demiş.
Şehzade: ''Peki bu hışları ben nasıl alacağım, ondan bu üçünü nasıl kurtaracağım.'' diye sormuş.
Devler: "Onunla bizim savaşmamız olanaksızdır .Ancak hışları elinden akıllıca almak geliyor. 0 da sana düşer. Benden seni onun yakınlarına kadar götürmek. Gerisi seni ilgilendirir ." demiş.
Şehzade: "Bu kadar yardımınız da büyük bir yardımdır .Bunun için de teşekkür ederim." demiş.
Dev: "Sabah olsun erkenden kalkar yola koyuluruz" demış.
Şehzade sabahı zor etmiş. Erkenden kalkmışlar . Büyük dev Şehzadeyi omuzuna almış, hışları elinde tutan devin yaşadığı yere doğru gitmeye koyulmuşlar .
Az gitmişler, uz gitmişler. Dev .adımlarıyla öğlene doğru varacakları yere varmışlar .Bakmışlar ki dev elinde üç topu atıp tutuyor , hem de yürüYQrmuş.
Dev gelmiş ağacın altına, uzanmış. Once topunu atıp tutmağa başlamış. Sonra toplar yanına düşmüş, dev oracıkta uyumuş. Şehzade Deve:
"y arın sabahleyin gel beni buradan al. Sen buraya geldiğin zaman bende uyuyan devin yanından hışları kapar gelirim. demiş.
Büyük Dev: "Hiç olur mu öyle. Bak şu ilerde bir eşek ile bir köpek yatıyor .Dev uyuduğunda hışları onları bekliyor .
Dev deli midir, hiç Qyle ortalığa atar mı hışlan." demiş. ~
Şehzade: "Peki ben nasıl alacağım onları." demİş. Büyük Dev: "Sen hışları almak için 'agaca çıkacaksın. Orada bekleyeceksin. Dev gelecek, ağacın altında uzanacak. Topları teker teker havaya atıp tutarken sen de onları birer birer tutacaksın. Dev topları geri çağırdığında göndermeyeceksin. 0, o sırada uyuyacak. Hemen ağaçtan ineceksin. Hemen eşeğin yanına gideceksin. Onünde bir kemik vardır .Onu alıp köpeğin önüne koyacaksın. Köpeğin önündeki otu da eşeğin önüne koyacaksın. Dev uyandığında onlara seni tutmaları için emir verecek. Ama onlar yerine getirmeyecek, yiyeceklerini yiyecekler .'' demiş.
Şehzade: ''Peki nereye gideceğim.'' demiş. Dev: ''Geldiğin yere. Yani gün batısına doğru koşarak gideceksin. Eğer bize doğru gelirsen devlere yem olursun.'' deriş.
Şehzade: ''Peki.'' demiş. Dev oradan ayrılmış. Şehzade sinmiş. Dev uykusundan uyanmış, ağacın yanından uzaklaşmış, gitmiş. Şehzade hemen koşup ağaca çıkmış. Ağacın yaprakları arasına gizlenmiş. Aradan saatler geçmiş. Dev tekrar gürültüyle gelip ağaca yaslanmış, uyuyacakmış. Ellerindeki topları birer birer fırlatmağa başlamış. Şehzade biraz beklemiş. Devin yorulduğunu sandığı bir anda birer birer topları tutmuş. Dev mırıldanarak:
''Hışlarım hışlarım Bak boş kaldı avuçlarım.'' Derken sesi kesilmiş, horultuyla uyumağa başlamış. Şehzadeyi almış bir sevinç. Yavaşça ağaçtan inmiş. Hemen eşeğin yanına gelmiş. Boynundan öpmüş. Onüne gidip köpeğin önündeki otu getirmiş, koymuş. Sonra eşeğin önündeki kemiği alıp köpeğin önüne koymuş. Köpeğinin başını okşamış. Onlar yiyeceklerini yemeğe koyulurken Şehzade koşar adım gün batısına doğru koşmaya başlamış. .
O sırada dev uyanmış. Hemen hışlara seslenmiş: ''Hışlarım hışlarım
Nerdesiniz boş kaldı. avuçlarım'' demiş. Hışlardan ses gelmeyince telaşlanmış, çevresine bakmış. Y ok. .Hiç bir hış yerinde yok. Hemen eşeğe dönmüş:
''Hadi benim uzun kulaklım. Koş, hışları biri çaldı. Kokusundan bir insan oğlunu duyuyorum. Koş ta tut onu bana getir. Getir ki hışları çalmak neymiş göstereyim, onu dişlerimin arasında ezeyim.'' demiş.
Eşek önündeki otu keyifle yerken deve: ''Benim kimsenin ardından koşacak halim yok. Hele o insan oğlunun ardından da hiç gitmem. Çünkü bana yıllarca vermediğin otu o verdi. Şimdi otumu yiyiyorum. Gidemem.'' demiş.
Deve:'Y ede geber pis hayvan. Hadi benim güzel bacaklarım Koş ta bir adımda yakala o insan oğlunu getir de atayım ağzıma. Ona hışları çalmanın karşılığını göstereyim.'' demiş. Köpek hiç istifini bozmadan:
''Benim hiç bir kimsenin ardından koşacak halim yok. Hele o insan oğlunun ardından hiç koşmam. Çünkü yıllardır vermediğin kemiği o bana verdi. Gitmem.'' demiş. ,
Dev saga koşmuş, olmamış, sola koşmuş olmamış. Bağırmış, çağırmış ama sesini duyuramamış. O sırada Şehzade gün batısına doğru koşmaya devam ediyormuş. Birden önune onu biraz önce getiren dev çıkmış. Onu görünce:
'' anlış yoldan mı koşuyorum.'' diye sormuş.
Dev: ''Hayır. Doğru yoldan koşuyorsun. Buiaya, yani yanıma çıkacağını sana söylemem gerekiyordu. Sen bana gelince kurtulacaksın, demiş. Hemen Şehzadeyi sırtına almış, koşup eve gelmiş. Oradan onu alıp teyzesinin evine kadar götürüp oraya bırakmış.
Devanası Şehzadeyi görünce: ''Çocuğum hoş geldin. Şimdi atın şurada hazır bekliyor. Ancak bilmen gereken bir şey var. Aç kulaklarını iyi dinle. Bu hış denen şeyleri açman gerekir. Ancak öyle bir yerde açacaksın ki orada su olacak. Çünkü hışı atacaksın suya, suda hışlayacak, sudan hışmını alacak ki aradıgını bulasın.'' demiş.
Şehzade: 'Peki.'' demiş. Atına atlamış. Devin elini at üstünde iken öpmüş, geldigi yola varmış geri dönmege başlamış. Bir zaman yol aldıktan sonra Şehzade meraklanmış. Y olda hışlardan birini çıkarmış. Evirmiş, çevirmiş. Pamuk gibi yumuşak, bu akça pakça şeylerin ne oldugunu merak etmiş. Elini takıp içini açmak istemiş. Durmuş takıp parmaklarının içini açmış. Yumuşacık bir sıvı çıkmış. Birden başlamış:
''Şehzadem su, şehzadem su, çabuk ulaştır beni suya. Hışımı hışlatacagım, hışmımı sudan alacagım.'' demiş. Şehzade çevresine dönmüş, koşmuş, aramış ama orada bir damla su bile bulamamış. Hışın biri elinde pamuk yıgını haline gelmiş. Sonra pamuk yıgını büyüyüp koca bir kıza dönmüş, ama ölmüş bir kız. Şehzade birden bir kız görünce şaşırmış. Sallamış, dörtmüş.
''Kimsin, kalksana, seslensene'' demiş. Ama kızdan bir seş almayınca onu oracıkta gömüp yoluna devam etmiş. Içini bir kurt kemirmeye başlamış. Kendi kendine:
''Neydi bu, kız nereden oluştu.'' diye düşünmüş. Y oluna devam ederken te,krar bir hışı eline almış. Yine meraklanmış. Hışa geçirip parmaklarını açınca aynı sesleri yine duym1:lş:''Şehzadem su, aman su yetiştir şehzadem. Hışlanayım, hışımı sulandırayım, sudan hışmımı alayım." demiş.
Çevrede yine .su olmadıgından b.iraz sonra o da kıza dönüşmüş. Şehzadeye sadece onu gömmek kalmış. Bu kez Şehzade kendi kendine söz vermiş:
''Bu cebimdeki hışı götürüp bir suyun içinde açacagım, demiş. Yoluna devam etmiş. Bir su başına varmış. Hemen atından atlamış. Suyun ağzına gelmiş. Cebinden hıŞl çıkarıp açmış, suyun içine atmış. Hış suda hışlamış. Suyu kabartmış, hışlamış. Sudan hışmım alınca koca bir kız olmuş. O kadar güzel, o kadar güzelmiş ki Şehzade orada üç kere bayılıp bayılıp ayılmış. Kız suda güze1ce yıkanmış. Hışmını suya atmış. SaÇları beıinde, gözleri ceylan gibi. Yanaklarında güller açm.ış. Şehzade çevreye bakmış. Kendi babasımn ülkesine geldiğini anlamış. Hemen kıZl suyun kenarındaki bir ağaca Çıkarak orada saklamış. Ona:
''Şimdi önce bana söyle, kimsin sen. Bu hış nedir .'' demiş. Kız:
''Şehzade~, ben peri padişahının kızıyım. Beni büyülediler. Uç kardeşimle birlikte bir devin eline hapsettiler. Bizi ancak hir şehzade kurtarabilecekti. O da sendin. ''Ben şimdi saraya gidiyorum. Sen burada beni bekle. Sakın çevreye görünme. Babam anam gelip seni gördüklerinde ne kadar şaşacaklar.'' demiş.
Şehzade peri padişahının kızını ağaca bıraktıktan sonra saraya dönmüş. Haberciler padişaha haber uçurmuşlar. Şehzade'nin geldiğini söyIemişler. Padşah ile karısı fırlamış, biricik oğullarını karşılamışlar. Opmüş, bağırlarına basmışlar. Kavuşma işi hitince Padişah sormuş:
''Oğlum, senden hiçhir haber alamadık. Nerelerdeydin, neler yaptın söyle bakalım.'' demiş.
Şehzade: ''Babacığım, hışların hışmını çözdüm, güzel gelinini alıp geldim. Şimdi onu sakladım bir yere. Bir atlı, bir araba ver gidip getireyim evimize.'' demiş.
Herkes toplanmış davullar, zurnalar vurulmuş. Saray halkı da gelmiş Şehzadenin dediği su haşına doğru gitmeğe haşlamışlar .
0 sırada, ağaçta durmakta olan Peri kızı çevreyi gözlüyormuş. Bir ara hir çingene kız! elinde testisi su almak üzere gelmiş. Yüzünü yıkamış. Kendi görüntüsünü suda izlemeğe haşlamış. 0 sırada kızın g(örüntüsünü suda görmüş.
Once kendi görüntüsü sanmış. Saçını haşını iyice düzeltmeğe haşlamış. Inanmamış kendisi olduğuna. Cebinden hir ayna çıkarmış. Aynaya bakınca sudaki görüntünün kendisi olmadığını anlamış. Ağaca bakmış, hirşey görmemiş. Bu kez agaca tırmanmış. Ağaçta çok güzel hir kız görünce şaşırnış. .Ona:
''In misin, cin misin?'' diye sormuş. Peri kızı:
''Ne inim, ne de cinim. Senin gihi insan olan Şehzadenin eşiyim. Onu hekliyorum.'' demiş. Çingene:
''0 ne hiçim Şehzadeymiş te gelip seni agacın tepesinden alacak. Sarayı, arabası yok mu?'' diye sormuş. Peri Kızı:
''Gelip alacak birazdan.'' demiş.
Çingene Kızı biraz düşünmüş. Aklına bir şeytanlık gelriıiş.. Peri Kızına dönmüş:
''Ne kadar güzelsiniz.''demiş. Peri Kızı: " ''Sağol'' demiş.
Çingene Kızı:
''Demin göriintünü suda gördüm, kendi görüntüm sandım. Bak buradan da suyunn içindeki görüntünü görebilirsin. '' diye sormuşi .Peri Kızı: ''Deminden beri ne yaptığını görüyordum.'' demiş. Çingene Kızı:
''Ne olursun azıcık öteye kay da biraz senin yanında oturayım. Hiç olmazsa ikimizi birlikte suda görürüm.'' demiş. Peri Kızı azıcık kenara kayınca Çingene Kızı yanına oturmuş. O sırada Çingene Kızı Peri Kızının kulağının arkasına parmağını dokundurmuş. O anda Peri Kızı bir kuş olmuş olduğu dalda kalmış. Çingene kızı kurulmuş Peri Kızının yerine, Şehzadeyi beklemiş. Biraz sonra saray halkı çalgılarla gelmiş, ağacın yanına toplanmışlar. Padışah:
''Hadi kızım in bakalım.'' demiş. Çıngene Kızı: , ''Inmem.'' demiş. Şehzade gelmiş: ''Peri Kızı, gel in aşağıya.'' demiş.
Çingene Kızı:
''Inmem, gel indir beni.'' demiş. .
''Şehzade gelmiş, kızı indirmiş. Yüzünü görünce: ,, ''Sana ne oldu? Sen Peri Kızı değilsin.'' demiş. Çingene Kızı:
''Aldığın zaman' düşünseydin. Şimdi de beğenmiyorsun.'' demiş. O sırada kızı kadınlar almış, arabaya bindirmiş, saraya doğru yol almışlar .
Oğlan bir ara iyice meraklanmış. Arabanın yanına gelmiş. Tıkırdatmış. Çıkan kadınlara:
.''Söyleyin geline de yüzük olan elini uzatsın.'' demış. Çingene Kızı elini uzatmış. Şehzade Peri Kızına kendi yüzüğünü verdiği için kesin bu kızın Peri Kızı 0lmadığına inanmış. O hızla oradan uzaklaşıp gidip odasına kapanmış. .
Peri Kızı kuş olduktan sonra olanları yakından izliyormuş. Gelini götüren saraylıları içeriye kadar takip etmiş. Sonra uçup karşıda bir ağaca konmuş, her gün gelip Şehzadenin penceresine konup ona bakıyormuş.
Padişah emir yermiş. Düğün dernek kurulmuş. Açlar doyurulmuş, çıplaklar giydirilmiş. Gelini alıp gerdeğe koymuşlar .Ama Şehzade hiç mi hiç yanına gitmemiş. Çingene kızının yüzüne bile bakmamış. Çingene Kızı ise yemeklere, altınlara, elbiselere dalıp gidiyormuş.
Şehzade hastalanmış. Bakan hekimler hiç bir şey anlamamışlar .Bir gün bir yaşlı adam gelip onu tedavi etmiş. Ona demiş ki:
''Şehzadem, senin yüzüğün Peri Kızında. Onu mutIaka sana ulaştıracaktır .Şimdi bir buyruk çıkarın deyin ki Şehzademiz hastadır .Her gün halktan ona bir çorba getirsinler onun ilacı budur desinler .'' demiş.
Çığırtkanlar bağırmış, halka duyurmuş. Şehzade için herkes birer kap çorba göndermeğe başlamışlar .. Peri Kızı da o sırada çok yoksul olan iyi yürekli bir
Ninenin evine gidip konmuş, genç' bir kıza dönüşüp onun kızı gibi orada ona hizmet etmiş. Uyuyunca çorbayı, hemen koşmuş bir çorba yapmış. Içine yüzüğü atıp Nineye vermiş, saraya göndermiş. Nine sarayın kapısına varınca onu sokmamışlar içeriye nine bağırmış, çağırmış. O sırada olanları Şehzadenin annesi görmüş. Nöbetçiye bağırmış:
''Ne diyor o kadın?'' diye sormuş.
Nöbetçi: . ''Şehzadeye çorba getirmiş.'' demiş. Şehzadenin Annesi:
''Bırakın geçsin'' demiş.
Nineyi geçirmişler .Nine doğruca oğlanın odasına çıkmış. Haber vermişler .Nineyi içeri almışlar .Şehzade sormuş:
''Nine nedir bu?'' diye sormuş. Nine
''Çorba evladım. İyi olasın diye kızım yaptı.'' demiş. ,
Şehzade çorbayı karıştırmış, içindeki yüzüğü görmüş. Çıkarmış kendi yüzüğü. Şehzade hemen yataktan fırlamış. Ninenin ellerinden öpmüş. Nineye:
''Nine bu yüzüğün sahibi şimdi nerede?'' diye sormuş.
Nine: ''Kızım şimdi evdedir .'' demiş. Nineye bir heybe altJn vermişler. Nineyi de yanlarına almışlar, doğruca Ninenin evinin yolunu tutmuşlar .Eve vardıklarında oğlan kızı tanımış, hemen boynuna sarılmış. Sonra onu da Nıneyı de alıp saraya getirmişler .Oğlan hemen Padişah babasına koşmuş:
''Babacığım işte gelinin.'' demiş. Padişah ta anası da kızı çok sevmişler .Çingene kı, zını çağırtmışlar , niçin böyle kötü bir oyunu oynadığını sormuşlar .Çingene kızı sakızını çiğnemiş, gülmüş. Padişah: ''Bunu hemen buradan kovun gitsin.'' demiş.
Kovmuşlar Çingene Kızını. Peri Kızı için yeniden düğün dernek kurulmuş, evlenmiş mutluluk içinde yaşamışlar .
4. PADİŞAHIN İKİ OĞLU
Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde zamanın birinde bir padişah varmış. Bu padişahın iki tane oğlu varmış Oğullardan büyüğü yiğit mi yiğit bir savaşçı imiş. Küçük oğlu ise sarayda kendini okumaya ve kitaba vermiş. Padişah babası iki ğlunu sık sık yanına alır , ava gidermiş. Yolda çocukIarına ü.lkesinin kalacağını anlatır , onların ilerde iyi anlaşmalarını istermiş. Avda hep büyük oğlu av avlar, küçük oglu ise av avlamadan hoşlanmaz, hatta babasına: ''Babacıgım beni avlara çıkarmazsanız iyi olur .Çünkü hayvan öldürmekten hoşlanmıyorum.'' diyormuş.
Babası ise küçük ogluna kızıyor: ''Olur mu hiç? Av avlamasını, hayvan vurmasını bilmeyen nasıl kılıç kuşanır , düşmanla savaşır?'' dermiş.
Küçük oglu bundan alınıyormuş ama babasına daha faz.la karşı çıkamıyormuş.
Küçük oglunun kılıca ve oka ilgi duymayışı vezirlerin çocuklarınca da küçümsenmeye başlanınca padişah buna üzülmüş. Bir gün oglunu çağırmış. Ona:
''Bak çocugum, sarayda senin avda avlanmayışına herkes gülüyor .Giyin, kuşan kılıcını. Sarayın içinde, kentin çarşısında dolaş ta seni kılıçla görsünler .Görsünler de gelecekteki tahtımın yöneticileri görsünler .''
demiş. Küçük oglan: ''Babacıgım ben kılıcımla dolaşmaktan hoşlanmıyorum. Ben kılıç ile insanların. gönlünün kazanılacağına inanmıyorum. Beni bağışlayın. Hatta izin verirseniz saraydan ayrılıp kimsenin beni tanımadığı bir yere gitmek istiyorum. Orada kendimi okumaya, kitaplara vermeği düşünüyorum. Dünyanın birçok yerinde bilginler var .Onlardan birinin öğrencisi olur , yeni yeni şeyler öğrenirim.'' demiş.
O anda büyük kardeşi de yanına gelmiş.
Kardeşinin durumunu bildiğinden çok kızmış. Babasının yanında küçük kardeşine:
''Sen hiç işe yaramıyorsun. Bu gün bu kılıçtan korkmayan yarın hiç te boyun eğmez. Düşman ancak kılıçla alt edilir .Sen korkaksın'' demiş. Küçük kardeş seslenmemiş. Yavaşça kalkmış, babasından izin istemiş. Annesine varmış.
''Anneciğim ben gidiyorum. Şur dan bir heybe verin ' bana.'' demiş. Heybenin bir gözüne biraz ekmek koymuş, bir gözüne biraz kitap almış. Anasının elini öperek ''ver elini yollar'' deyip gitmiş.
Küçük oğlan az git.miş, uz gitmiş. Dere tep düz gitmiş. Vara vara varmış bir çayın başına. Bir ağaç altı bulup oturmuş. Elini yüzünü yıkamış. Ekmeğinden bir lokma yemiş, açmış kitabını okumağa başlamış.
Çevrede kuşlar ötüyor, suyun sesi şakıyormuş. Bu ortamı çok sevmiş. Küçük oğlan yaşamaya karar vermiş. Ağacın ilerisine odundan bir evcik yapmış orada yaşamağa başlamış. Ağaçlardan meyveler topluyor , sonra gelip oturuyor kitaplarına dalıyormuş.
Bir gün oradan bir kervan geçmiş. Kervanın yanına gelişini bile duymamış. Bir ara başını kaldırıp bakınca çevresindeki insanları görmüş, şaşırmış. Y erinden kalkmış. Şaşkınlıkla: .
.''Sizler kimsiniz, ne zaman geldiniz diye sormuş. Içlerinden biri:
''Kervanımız buradan geçiyordu. Bu çayın kenarına konakladık. Biz de seni merak ederiz. Sen ne ararsın burada, kimsin?'' diye sormuşlar .Küçük oğlan kimliğini saklamış:
''Kendi başıma yoksul bir dervişim demiş. Biraz r sonra kervandan yaşlı biri gelmiş. Selam vermiş, oğlanın yanına oturmuş. Ona: ''çocuğum görürüm ki okursun. Çok mu seversin okumayı ?'' diye sormuş. Küçük oğlan:''Evet çok severim.'' Y aşlı adam:
''Bize katılmaz mısın?'' demiş. Oğlan, ihtiyarın sıcak konuşmasını sevmiş. Hemen: ; . ''
.Yaşlı adam ise büyük bir bilgeymiş. Ülkeden ülkeye, saraydan saraya gidiyormuş. Her gittiği yerde hastaları sağaltıyor , padişahlara öğütler veriyormuş. Oğlanı bir kaç gün sınamış. Çok sevmiş. Tam aradığı bir yardımcı bulmuş.
Artık her sabah kalktıktan sonra yaşlı bilge ile birlikte yeni yeni şeyler öğreniyor, yeni bilgiler alıyormuş. Y aşlı bilge ile saraydan saraya, ülkeden ülkeye gitmeğe başlamışlar .
Aradan yıllar geçmiş. Oğlan büyümüş. y anında bulduğu yaşlı bilge artık yürüyemez olmuş. Hem, ona bakıyor, hem de onu çağırmaya gelenlerin yardımı;c na bilgeden izin alarak gidiyormuş.
Bir gün babasının ülkesinden iki atlı gelmiş, kapılarını çalmışlar. Oğ1an kapıyı açmış,. Atlılar ona: . ''Bilgem, padişahımız hasta. Sizi arıyoruz. Sizin kervanlarla dolaştığınızı söyiemişlerdi. Hep soruşturduk. Ancak yerinizi bulduk. Hemen gidebilir miyiz? dıye sormuş. Oglan
''Gideriz gitmesi.ne de...
Büyük bilge hasta. Birinin ona bakması gereklı Zaten o yuzden kervanlardan ay rıldık.'' demiş. Gelen atlılara: ''Biraz izin verin. Kalacak birini bulayım.'' demiş. Oğlan biraz sonra bir kadınla gelmiş. Kadın yaşlı bilg nin başında beklemiş. Oğlan ise ata atladığı gibi baba sının ü1kesine doğru gitmiş. . Saraya vardığında onu dışarda karşılamışlar .Içeriye buyur etmişler Biri içeri girmiş, padişaha:
"Padişahım, büyük bilgeyi çağırdık. Şimdi sizi görecekler .'' demiş. " Padişah izin vermiş. 'oglan içeri girmiş. Padişahı iyice sağlık denetiminden geçirmiş.. Onun artık iyileşemeyeceğini görmüş. Padişah ta artık öleceğini hissetmiş. Y atağına iyice uzanmış. Bilge dediği kişiye ' iyice bakınca onu hemen tanımış. Parmağıyla işaret etmiş, yaklaşmasını istemiş. Oğlan yaklaşmış. Padişah kulağına yavaşça: ''Senin değerini bilemedik. Bağışla beni.'' demiş.
Oğlan ağlamış:
''Kendini yorma.'' demiş.
Padişah vezirini çağırmış:
''Bu bilgeye sahip olun. Onu mutlu etmeden göndermeyin. Ne isterse karşılayın.'' demiş.
Oğlan bu arada eğilmiş padişahın kulağına:
''Benim kim olduğumu kimseye sakın söylemeyin. Padişahlık istemiyorum. Yaptığım işle bütün insanların gönlünde zaten tahtım var .Bir padişaha bile hükmedebiliyorum. Sakın kim olduğumu şöylemeyin. Bu da benİm sırrım olsun.'' demiş.
Padişah:
''Peki.'' demiş.
Padişah biraz sonra ölmüş. Padişahın gömülme töreninden sonra bilge saraydakilerle vedalaşmış, çekip bilgenin evine gelmİş.
Eve geldiğinde yaşlı bilgenin ölmek üzere olduğunu görmüş. y aşlı bilge ölmeden önce:
''Seni çocuğum gibi sevdim. Bütün bildiklerimi sana öğrettim. Sen geldiğin yere dön. Orada insanlara daha çok yardımın dokunur .'' demiş. Bilgenin bu sözleri üzerine oğlan uzun uzun düşünmüş. Onu haklı bulmuş.
Yaşlı bilge ölmüş. Oğlan kasaba kent dolaşmaya devam ede ede babasının ülkesine varmış. Saraya saygı ile buyur etmişler .Büyük kardeşi padişah olmuş. Onun onuruna bir yemek vermiş. Bir ara anasının çok hasta olduğunu öğrenmiş. Oğlan anasına vardığında anası onu tanımış. Bunu herkesin yanında söyleyince saraydakiler de onu tanımışlar. Anasını sağaltmış. Bir daha onu saraydan başka yere bırakmamışlar .Sarayın hekimi olmuş. Kardeşi de yıllar önce ona karşı söylediği sözleri için özür dilemiş.
Oğlan herkesi affetmiş. Hatta büyük kardeşi: ''Kardeşim, bizler senin değerini o günlerde pek bilemedik. Sandık ki ...her şey kılıçla, okla halledilir . Herşeyin şimdi silah1a çözülemeyeceğini anladık., Padişahlık istersen, padişah, saraydan altın istersen altın. ~ Dilediğini seçebilirsin.'' demiş.Küçük Kardeş:
''Benim gözüm eskiden olduğu gibi şimdi de padişahlıkta yoktur , altın, para ise sevmediğim şeyler Benim işim insanlara yardım etmek, onlara sevgiyi öğretmek,'' demiş. Kardeşinden padişahlığı tekrar yürütmesini ve kendisine yardımcı olacağını söylemiş. Böylece hep birlikte mutluluk,içinde yaşamışlar.
5-KÜÇÜK KIZ İLE SİHİRLİ İĞNE-İPLİK VE MAKAS
Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde çok eski zamanlarda bir kız varmış. Bu kız çevrede dokuz ekmek yiyen kız olarak biliniyormuş. Küçük kız dokuz yaşlarında iken bir gün annesi onu yengesi ile birlikte tandırın başına bırakmış. Onlara:
''Ben komşulara kadar gidiyorum. Gelinceye kadar pişen ekmeklere göz kulak olun hem de pişenler var.sa çıkarın, yerine ekmek sürün demiş. Kızı ile yengesi: ''Peki'' demişler .
Kadın komşulara gitmiş. Y enge ekmeklere bakmış. Hamurları da hazırlamış. Küçük kıza:
''Kızım ben de çeşmeye kadar gideceğim, ekmekler kızarmak üzeredirler .Gecikirsem bile sen ekmekleri çıkarır, ekmek kabında biriktirirsin. Bu arada ekmek sürmek istersen bak burada hazır .Sür fırına onlar da pişsin.'' demiş. Ardından kovalarını almış, suya gitmiş.
Küçük kız fırının başında kalmış. Arasıra fırının . kapısını açıyor , içerisine bakıyor .Ekmekler iyice kızarınca da tutup teker 'teker ekmekleri çıkarmış. Çıkardığı ekmek sayısı dokuz tane imiş. Çok acıktığını hissetmiş. Oturmuş dokuz ekmeği de hemen oracıkta yemiş Sonra bir dokuz ekmek daha fırına sürmüş. Fırının kapağını kapatıp oracıkta uzanmış, yengesini beklemeğe başlamış.
Biraz sonra yengesi çeşmeden gelmiş. Fırına bakmış, yeni ekmekleri görmüş. Kıza dönüp: ''Kızım ekmekler tamam mı?'' demiş. Kız yerinden doğrulmadan:
'Tamam, onları yeni sürdüm fırına.'' demiş. Yengesi:
''Peki pişirdiğin ekmekler nerede?'' diye sormuş. Küçük Kız: ''Yedim'' demiş.
Bunu duyunca yengesi şaşırmış. Önce eğlenmek .
istediğini sanmış. Kıza dönüp:
''Hadi ordan. Çabuk ekmeklerin yerini söyle yoksa annen gelir ikimize de kızar'' demiş. Kıi yemin etmiş:
''Ekmekleri yedim'' demiş. Yengesi telaşlanmış:
''Kız bir şey olur , karnın delinir .O kadar ekmek yenir mi?'' demiş. Kız:
''Ben eskiden de yiyordum.'' demiş. Yengesinin şaşkınlığı geçmemiş:
''Bir hal gelecek başına, patlayacaksın.'' demiş.
Kız umursamadan kalkıp oynaya oynaya koşup gitmiş.
Bjraz sonra yengesi kalan ekmekleri de fırından almış. Işini bitirir bitirmez komşuları ile çeşme başına gitmiş. Onlara heyecanla Küçük Kızın yediği ekmekleri anlatmış: ,
''Hiç ömrümde duyamıştım, görmemiştim. Bir parça çocuk. Tam dokuz tane ekmek yedi.'' demiş. Komşuları: ''Olmaz öyle şey. Bir küçük kız bunları beceremez. Yapamaz.'' demiş. Yengesi:
''Ben de inanmadım ama and .içince İnandım.'' demış. .
Bu arada Beyoğlu atını çeşmede suluyormuş. Kadınların böyle kendi aralarında konuşmalarına kulak kabartmış..''Dokuz. tane''yi ışıtmış ama ne olduğunu ıyıce anlayamamış. Bıraz sonra yengeye yaklaşmış: ''Kusura bakmayın. Sizlerin konuştuklarınıza istemeden kulak misafiri oldum. Dokuz tane bir şeyden söz ediyordunuz ama iyice anlayamadım. Neydi bana da söyler misiniz?'' demiş. Yengesi bir küçük kızın dokuz tane ekmek yediğini söylemeğe utanmış. hemen bir yalanla durumu kurtarmak İstemiş. Beyoğluna: ''Bizim bir küçük kızımız var bir kaç dakikada dokuz kat elbise dikiyor .Onu konuşuyorduk.'' demiş. Beyoğlunun dikkatini İyice çekmİş. Merakla Yengeye sormuş:
''Nerede bu kızınız?'' demiş. Yenge gülmüş: ''Nerde olacak, kapının önünde şimdi oynuyor.'' demış. Beyoğlu yengeye dönüp: ''Sağol'' deyip atına atlamış, eve doğru yürümüş.
Söylenen yere vardığında kapıda oyuncaklarla oynayan, arkadaşlarıyla koşuşturan kızı görmüş. Kızı yanına çağırmış: ''Gelsene buraya'' demiş. . Kız Beyoğluna dönüp:
''Bana mı diyorsunuz?'' demiş. Beyoğlu:
''Evet, seni çağırıyorum.'' demiş.
Kız yanına gelince tuttuğu gibi atına atmış. Bey Konağına doğru atını sürmüş. Kız bağırmış, atmak istemiş kendini ama Beyoğlunun sıkı sıkı kavramasından kendini kurtaramamış.
Beyoğlu bir hışımla atını Beykonağının kapında durdurmuş. Kızı atından indirip içeri götürmüş. Once anası görmüş: "Oğlum bu kimin kızı, neye getirdin buraya?" diye
sormuş.
Oğlan annesine:
"Senin gelinin olacak." demiş.
''Delirdin mi oğlum. Bu küçücük bir kız. Kimin kızı. Ailesinin haberi var mı ?" demiş.
Beyoğlu seslenmemiş. Annesi ise söylenmeğe devam etmiş:
"Nereden aldınsa.. hemen gönderelim götürsünler . Küçücük bir kız bu. Ustelik ne anlar evden, evlenmekten. Sen delirdin mi?" diye söylenrniş.
Ama Beyoğlu dinlememiş. Annesine dönerek bağırmış:
"Onu bunu anlamam~ Bu Kız bu evin gelinidir . Hem de çok marifetlidir .Hemen babama duyurun bununla evleneceğim. Düğünüm için hazırlansınlar ." demış.
Annesi her ne kadar oğlunu bu işten döndürmek istediyse de başaramamış. Kızmış. Kızgınlığından kesmiş sesini, çekip gitmiş oradan. Konaktaki herkese yayılmış:
"Beyoğlu bugün Küçük bir Kızı kaçırmış, onunla evlenmek istiyormuş. Hadin gidip bakalım." deyip gelmiş kıza bakmışlar. Gelen dudak bükmüş, gelen gülmüş. Kızı gören acımış; Hemde:
"Pek küçükmüş te." deyip gitmişler .
Küçük Kız ise köşeye büzülmüş, aglıyormuş.
Çevrede koşuşmalar olmuş. Kadınlar kaçışmışlar: ."Bey geliyor ." demişler .
Bey gelmiş. Kızı görmüş. Sonra hızla uzaklaşıp karısını çağırtmş Geçmiş bir odaya uzun uzun konuşmuş. Ardından oglanı çağırtmış. Oğlan gelince odaya almış durumu başından sonuna sormuş, soruşturmuş. Oğlan ise gördüklerini, duyduklarını bey babasına anlatmış. Babası, sakalını sıvazlamış, biraz düşünmüş, sonra:
''Bak oğlum. Bu kızla bu yaşta evlenmek sana yakışmaz. Eğer çok istiyorsan, gider babasından istetiriz. Konağımızda büyür , gelişir sonra evlendiririz.'' demiş.
Oğlan kabul etmiş. Ertesi gün, büyüklerden, yaşlılardan bir kaç kişi toplanmış. Birer heybe altın ile kızın babasına varmış, altınları vermiş, kızı Beyoğluna istemişler. Babası:
''Kızım küçüktür.'' demişse de gelen yaşlılar: ,.
''Biz de biliyoruz küçüktür .Beyimiz de öyle söyler . Kız Konakta Beyimizin kızları ile birlikte büyüyecek, Konakta kalacak.'' demiş. Babası istemeden kabul etmiş:
Küçük Kız, Bey Konağında gösterilen bir odaya yerleşmiş. Konaktaki kadınların hepsi gelmiş, kızı görmüşler .Daha sonra kızın ne yeteneğinin olduğunu sormuşlar .Konaktaki kadınlardan bazıları:
''Duymadınız mı? Beyoğlu onu boşuna mı kaçırıp getirdi. Öyle bir yeteneklidir öyle bir yeteneklidir ki bir gecede dokuz tane ipek elbiseyi diker .'' demişler .
Bunu duyan konaktaki kadınların hepsi birer ikişer top ipek elbiselik kapıp getirmiş kızın odasına atmışlar , sonra karşısına geçip: .,
''Hadi bakalım önce benden başla. Olçüyü al bakalım. Dikte görsünler senin gibi marifetli kızın neler yaptığını.'' demişler .
Kızın korkusu hala gitmemiş. Yine bir köşede ya ağlıyor , ya da sinip duruyormuş. Odasının'içi tavanlara kadar ipeklilerle dolmuş. Sadece kızın yatacağı yer açıkta kalmış.
Elbiseler içerde dotu dolu bekledikçe kadınlar bu kez beyin karısına gitmişler:
"Hanımımız. gelin kızımız getirdiğimiz ipeklilere elini dahi sürmedi. Niçin höyle yapar. Bir şey söyleyin de elbiselerimizi diksin de düğün zamanı oynarız." demişler .
Beyin karısı kızın odasına gitmiş. Odadaki yığılı ipeklileri görünce şaşırmış. Sonra yumuşak, ' sevecen hir sesle Kıza!dönüp: "Kızım artık sen hizim kızımızsın. Buyüyünce senin düğününü yapacağız. Sen de bizi çok üzüyorsun. Bak Konaktakiler sana ipeklilerini getirmişler. Senin güzel marifetlerini görmek istiyorlar. Sen de dik onlara ver kunaşlarını da görsünler senin gihi yetenekli kızımızın neler yaptığını? Görsünler de kısk,insınlar :' deriıiş.
Kız hiç konuşmamış. Sadece ağlıyormuş. Beyin Karısı odadan çıkmış: Kız odasında ipeklilere bakmış. Başlamış ağlamağa. Oyle ağlamışki, o gözlerinden kanlar getmiş. Baş yastığa gömmüş dururken bir ara bi ses işitmiş: "Kızım, güzel kızım." diye birinin seslendiğini duymuş. Ağlamağa devam ediyormuş. Ses tekrardan: "Kızım, yavrum. Bu tarafa baksana." demiş.
Kız başını yastıktan kaldırınca arkasında tombul mu tomhul, sevimli, aydınlık yüzlü bir nine görmüş. Kız bu nineyi şimdiye kadar konakta hiç görmemiş. Şaşkın şaşkın nineye hakarken Nine:
"Kızım ağlama. Doğrul bakayım. Sen elbiseter için
endişelenme." demiş. Kız:
Gördüğün bu oda dolusH ipekliyi benden dikmemi istiyorlar .Siz söyleyin ben nasıl dikebili!im bunları. Ustelik te ben hiç ömrümde dikiş te dikmedim." d miş.
Nine biraz düşünmüş. Kızım yarın artık gelenlerle konuşacaksın. Herkese elhiselerini dikeceğini söyleye.: ceksin. Ama önce iki parmağını sıkı sıkı bağla. Yarın ne oldu diye sorduklarında kestim dersin.'demiş. Nine .kaybolmuş.
Kıza hemen bir güç gelmiş. Çekmiş ipeklilerden birini. Kenarından biraz kesmiş, parmağına bağlamış. Oracıkta derin bir uykuya dalmış. Ertesi gün çok geç uyanmış. Konaktakiler oı;ıun yiyeceklerini getirmişler. Elinin sarılı olduğunu görünce meraklanmışlar: ''Elinize ne oldu?'' diye sormuşlar. Kız: ''Dün gece elimi kestim.'' demiş. Kadınlardan kimisi:
''Ne zaman iyileşecek. Elbiselerimi~ gecikmesin.'' demişler .
Kız onlara:
'''Elimin yarasını üç gün sonra açacağım. Sonra tüm bu elbiselere başlayacağım.'' demiş.
Uç gün sonra kız elini açmış. Sabahtan odanın İçinde dolaşırkn birden camda bir takırtı duymuş. Cama iyice yaklaşmış. Dışarda üç tane serçe kuşu varmış. Kızı önce anlamamış. Cama sık sık vurduk1arını görünce camı açmış. Kuşlar içeri girmişler. Kuşlardan birisi ağızında iğne, birisi iplik, birisi de makas tutuyormuş. Once iğneyi tutan kuş silkinmiş insan olmuş. Kıza: ''Bu iğne peri padişahının kızının iğnesidir. Onu dikeceğin kumaşın üstüne koyman yeterlidir.'' demiş. Sonra uçup gitmiş.
Sonra öbür kuş gelmiş ağzındaki ipliği kıza vermiş. O da silkinip insan olmuş
''Bu ip peri kızının ipidir. Kumaşın üstüne koyman yeterlidir.'' demiş. O da uçup gitmiş.
Ardında üçüncü kuş ta makası vermiş:
''Bu makas da sihirlidir. Kumaşın üstüne koyman yeterlidir.'' deyip insan olmuş. Ardından uçup gitmiş.
Tam o sırada Nine gelmiş. kızım kuşlarımı gör
düm. Şimdi seni büyük bir sınav bekliyor .Bu kumaşların kesilmesi, dikilmesi işini bitirdik. Bir çocuğun olursa onu da ninene verir misin? Çocuğu ben alıp gideceğim demış.
Kız hiç düşünmeden: ''Veririm.'' demiş. Nine:
''Kızım o halde koy makası kumaşların üzerine. , İğneyi ipliği de makasın yanına koy. Kapat gözlerini.'' demiş. ~
Kız söylenenleri yapmış. Gözlerini açmış. ElbiseIerin tiİmü hazırmış. Hepsi renk renk biçilmiş. Dikişleri renk.ıerine göre. .Oyle bir dikiş dikilmiş ki ne eşine rastlanmış, ne .de benzerine. Kız şaşırmış. Bir de kendine bakmış. Irileşmiş kocaman bir kız olmuş. -Çevresine baktığı zamarı ne nineyi görmüş ne de kuşları. Herkes gelmiş elbjselerini almış. Çevreye.. yayılmış. Kızın bir gecede binlerce elbiseyi diktiği. Ustelik te öyle küçücük bir kız da olmadığını söylemişler. GeI.enler kızı bu kez bu hali ile görmüşler.
''Demek ki kız çok üzülüyormuş. O yüzden küçücük görünüyormuş, Kocaman gelinlik' kız.'' demişler. Bey gelmiş. Kıza yeniden bakmış, Beyin Karısı, BeyoğIu gelmiş. Şaşırmışlar. Hemen düğün dernek hazırlıkIarına başlamışlar.
Ulkenin bütün insanları kentin meydanına çağrılrnış. Herkes için kumaşlar yığınlar halinde dizilmiş. Kız gelmiş üstlerine iğne ile ipliği koymuş. Makası da bırakıp geri çekilmiş. Biraz sonra kumaşlardan elbiseIer dökülmeğe başlamış, Dikişleri renkleri pırıl pırılmış. Kim hangisini alıyorsa üstüne uyuyormuş. Hiç kimsenin üstüne ne bol kalmış, ne de dar. En genişini . de alıp giydiklerinde hemen o kişinin bedenine oluyormuş. Herkes sevinçle almış, giyinmiş. Düğün törenine gelmişler ., Beyin ye:ni gelinin bu güzel yeteneğine herkes hayran olmuş. Kentin meydanında büyük bir alan yapılmış. Herkes kumaşlarını getirip oraya koyuyormuş. Kız geliyor, üzerine makasını, iğnesini ipliğini koyup onların topluca dikilmesini sağlıyormuş. Evlenmişler .Kentin halkı onlara armağanlar getirmiş. Gelini çok sevmişler .
Aradan zaman geçmiş. Bir bebekleri olmuş. Bebek bir yaşına geldiğinde bir gece Nine yine gelmiş. Kız nineyi görünce:
''Hoş geldin ninecegim.'' demiş.
Ninenin ellerinden öpmüş. Ona kahve yapmış. Nine kıza dönüp:
''Niye geldim, biliyor musun?'' demiş. Kız:
''Hayır .Ama hoş geldin safa geldin.'' demiş. Nine:
''Hatırlıyor musun, Beykonağına yeni geldiğin günlerde bana bir söz vermiştin. Bir çocuğum olursa sana vereceğim demiştin. İşte çocuğun oldu. Bir yaşına geldi. Ben de onu almağa geldim.'' demiş. Kızın önce içi burkulmuş. Ne evet ne de hayır demiş. Dönmüş Nineye: ,
''Hatırladım.'' demiş.
Nine şimdi onu alıp götürmeğe geldim. Bugün evinde kimselerin olduğunu bildiğim için seni yeniden .sınayacağım da.'' demiş.
Kız soğukkanlıca: ''Peki.'' demiş.
Nine ellerini birbirine .sürmüş. Biraz sonra üç kuş yine gelmiş. Kuşlar insana dönmüşler. Odanın ortasına büyükçe bir kazan koymuşlar .Biri elini altına sürmüş. Biri elini içine sürmüş. Biri tutmuş. Evin içinde ateşler yanmış, kazanın içi sütlerle dolmuş. Başlamış fokur fokur kaynamağa. Nine: ':Bebeği getirin," demiş. Kuşlar hemen bebeği yerinden kaldırıp, kollarından tutmuş kaynar süt kazanından çeriye üç kez sarkıtmışlar. Ne çocuktan ne de anasından tek bir ses bile çıkmamış.. Çocuk yine güüyor, oynuyormuş. Annesinin yüzünde herhangi bir değişiklik olmamış. Nine Kıza dönüp:
"Sevgili kızım seni sınadık. Yüreğin bu süt gibi aktı. Çocuğunun yüreği ak olacak. Uzun ömürlü ve çok zengin olacak. Bebeğini almıyorum. Eğer sen bağırıp çağırc saydın, ya da sözünü unuttuğunu söyleseydin bebeği alıp gidebilirdik." Sonra Kız gidip iğneyi, ipliği ve makası getirmiş"Bunlar benim hayatimı kurtardı. Beni insanlara sevdirdi. Bana verdiğiniz bu emanetleri size tekrar teslim ediyorum" demiş. Nine: "Onlar da sana kalsın.Çünkü senin elinde daha güzel bir önem kazanıyor. Insanlara yaptığım iyiliklerin karşılığmda onlar her zaman işlerini görecekler ." demiş. Sonra üç kuşuyla birlikte kaybolmuş., Ne kazandan, ne de odanın ortasında yanan ateşten iz kalmış. Bundan sonra kız hep iyilikler yapmış. Iyilikleri .'', sürdükçe makası, iğnesi ve ipliği de çalışıyormuş.
.Hep birlikte mutluluk içinde yaşamışlar .
6-PADİŞAHIN ÜÇ KIZI
Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde zamanın birinde bir ülkede bir padişah varmış. Bu padişahın canı gibi sevdiği üç kızı varmış. Kızlar , her gün sarayın balkonuna çıkıp saatlerce çevreye bakarlarmış. Ulkenin halkı onlara çiçekler verir ,sevgi gösterileri yaparlarmış. Bir gün padişahın büyük kızı kardeşlerini alnış,
padişah babasına çıkmış: 'Babacığım, babacığım, padişah babacığım. Biz her
gün sarayın balkonundan çevreye bakıyoruz. Ayaklarımız yoruluyor. Uç koltuk gerekli bizim için, Emir buyurun yapsınlar , bizi ayakta durmaktan kurtarsınlar .' demiş.
Padişah gülmüş:
'.'Peki benim güllerden güzel, zümrütlerden değerli .kızlarım. Sizlere birer koltuk yaptıracağım. Ama önce altından mı, gümüşten mi istersiniz diye soracağım.'' demiş. ,,
Büyük kızın burnu havada:
''Ben padişah babamm kızıyım, benim koltuğum som altından minderi kuş tüyünden olsun. Kardeşlerim nasıl isterlerse istesinler ama altından koltuk istemesinler'' demiş.
Padişah, kızının özelliğini bildiğinden:
''Peki kızım, senin isteğin tamam. Şimdi sen söyle ortanca kızım, nasıl olsun koltuğun?'' diye sormuş.
.Ortanca kız:
''Babacığım, padİşah babacığım. Altından istemem koltuğumu, çünkü kızar ablacığım. Koltuk diyorum gümüşten seçiyorum.'' demİş. .,padişah: i ''Ikinizİn isteği tamam. Sen de söyle küçüK kızım, sana nasıl koltuk Iazım.'' dİye sormuş. Küçük kızın gözü öyle altında, gümüşte değilmiş. Padİşah babasına dönüp: ''Babacığım, yüce padişahım. Benim koltuk ne altından ne de gümüşten olsun. Içinde öyle sırmalı, işi olmayan yün minder bulunsun.'' demiş. Ertesi gün padiişah sarayın kuyumcubaşını çağırtmış, altın gümüş koltukları istenilen biçimde yapması için emir vermiş.
Sonra dönmüş marangozbaşına, ağaçtan bir koltuk yapmasını istemiş.
Bir kaç gün sonra sarayın balkonunda üç koltuk konulmuş. Büyük kız som altın koltuğuna oturmuş. Ortanca kız gelmiş batı yönüne, ay gibi parlayan gümüş koltuğuna oturmuş. Küçük kız da gelmİş güneş yönü.de tahta koltuğuna oturmuş. Ulkenin halkı sarayın önünden geçerken padişahın hangi kızını seviyorlarsa ona doğru yürüyüp çİçekler vererek onu selamlıyorlarmış. Herkes padişahın üç güzel kızına bakarken ikisinİn altlarındaki parlak koltukIarından gözleri kamaşıyormuş. Ama güney yönündeki kız İse kendisine çiçek verenlere yerinden kalkıp konuşuyor , dertlerİni dinlİyormuş. Diğer kardeşleri ise ülkede yaşayanları küçümsüyorlarmış. Bütün iilkenin halkı küçük kızı se]amlamaya, ona çiçek]er vermeye başlayınca büyük kız buna diyanamamış. Kardeşin.i kıskanmış. Ona: ''Benim 'güze kardeşim, senin bu koltuğa oturmana üzülüyorum. Gel biraz da benim altın koltuğuma otur '' demiş. Sonra kardeşinin kolundan tutup onu altın koltuğa getirip oturtmuş. Kendisi de onun tahta koltuğuna oturmuş, herkesin gelip onu selamlamasını beklemiş. Ama gelenler koltukta küçük kızı. bulamayınca çiçeklerini alıp küçük kızın oturduğu yere gidiyorlarmış. Büyük kız çok bozulmuş. Gelip kız kardeşini koltuktan tutup fırlatmış. Ona bağırmış, çağırmış:
''Defol git, o tahta koltuğuna otur .'' demiş.
Küçük kız birşey söylemeden yerine gelmiş.
Çok geçmeden ortanca kız da gelip küçük kardeşini gümüş koltuğa ''buyur'' etmiş, onun yerine oturmuş. Ama kimsecikler onu selamlamaya gelmeyince kardeşini dövüp yerinden atmış.
.Daha sonra iki kı.z kardeş baş başa verip küçük kardeşlerine ne yapacaklanm tartı.şmı.şlar. Büyük kız: ':onu öldürelim.'' demiş. Obürü: ''Nasıl öldürelim?'' diye sormuş. Büyük kız:
''Bir cellat kadın bulalım, onu alıp götürsün dağın arkasında öxldürüp gelsin. Böylece ülkenin halkı gelip bizi selamlayacak.'' demiş.
Kadın cellat bulmuşlar. Cellat gelmiş; kiüiçük kızm yanına varmış:
''Güzel hamm, güzel bayan. Evime kadar gelip bana yardı.m edebilir misiniz? Çok yaşll.yl.m, yüriiyemeyecek haldeyim. Herkes sizin iyi kalpli, iyiliksever biri ol.duğunuzu söylüyor.'' demiş. Küçük Kız da:
''Gelirim.'' demiş.
Sonra kadının ardına düşüp yürümüş. Saatlerce yürümüşler .Şehirden çıkmışlar' .Kız sormuş:
''Şehirden çıktık sanırım, evine daha varrmı.?'' diye sormuş.
Kadı.n:
''Az kaldı, şu tepenin ardında.'' demiş.
Onu dagın ardındaki y.ere getirmiş. Sonra elini ayagını bagıayıp öldürmüş. Işini bitirdikten sonra dönüp sarayagelmiş. Iki kız kardeş onu karşılamışlar. Cellat kadın kimseye duyurmadan bir köşede gizlice onlara:
'.'Tamam.'' demiş. Iki kız kardeş ce11at kadına altınlar vermiş, onu göndermişler .
aradan yıl1ar geçmiş. Bif gün bir çoban koyunlarını otlatırken kızın öldürüldügü yerde çok güzel bir kemik bulmuş. Kemik pırıl pırılmış. Bu güzel kemiği alan çoban aylarca uğramış, onu güzel bir kaval yapmış. Tam üfleyeceği zaman kaval:
''Sagol çoban kard.eş, ellerine sagıık.'' demiş. Çoban şaşırmış. Çevresine bakmış, konuşan kimseyi görememiş. Once kavaldan korkmuş. Sonra kavala:
''Sen mi konuştun?'' diye sormuş.
Kaval: ''Evet,. ben konuştum. Korkma benden. Sen daha
üflemeden ben çalıp konuşacağım, şarkılar söyleyecegim.'' demiş. Çoban, kavalı çok sevmiş. Daha ağzına t götürmeden kaval çaı1yor , şarkılar söylüyormuş.
Çoban, önce yakın çevreside, mahallesinde, sonra bütün köylerde kavalını çalmış, paralar toplamaga başlamış. Kentlere bile ''konuşan, şarkı söyleyen ka. val''ın ünü yayılmaya başlamış. Bir gün padişahın iki kızı sarayın balkonunda altın ve gümüş koltuklarında otururlarken cellat kadın onlara. , ''Hemen bulun o kavalcıyı, dinlemek istiyoruz.'' demişler .
Kavalcıyı bulmuşlar saraya çağırmışlar .Kızlar kavalcın1n çevresine toplanmış. Büyük kız ile ortanca kız koltuklarına oturmuşlar .Kavalcıya:
''Çal bakalım kavalcı, ününü duyduk.'' demişler .
Kavalcı kavalını e.line almadan, kaval baş.lamış konuşmağa çalmağa:
''Beni öldüren ablalar! Beni öldüren ablalar!
Dileğim sizi de öldürüp, Kemiğinizi kaval yaparlar. Beni öldüren ablalar! Beni öldüren ablalar! Beni öldüren ablalar! Sizi de bulsun belalar! diyormuş. Kızlar bu sözleri duyunca kızmış kavalcıyı kovmuşlar .Kavalcı çoban bir anlam verememİş. Kendi kendİne:
''Hem beni çağırıyorlar , hem de kovuyorlar .'' diye söylene söylene gitmiş.
Aradan günler geçmiş. Kavalcının ününü padişah ta duymuş. Kaval çalan çoban çağırtmış. Ona: ''Söyle bakalım çoban, senin kavalın konuşuyormuş. Konuştur da dinleyelim.'' demiş.
Çoban kavalını almış,üflemiş. Kaval başlamış ko. nuşmağa:
Beni seven baba! Beni seven baba!
Beni ablalar öldürttü, , Dağın ardında gömdürttü!"
demiş. Padişah küçük kızını hatırlamış. Sinirlenmiş, çoba.nın elinden kavalı çektiği gibi yere çarpmış. Kaval sarayın mermerlerine çarpınca parçalanmış. Parçaların içinden pırıl pırıl saçlarıyla küçük kızı çıkmış.
Padişah hemen küçük kızını tanımış. Kızını sar~ mış, olanları sormuş. Küçük kız her şeyi bir bir anlatrnIş. Padişah bunun üzerine çağırtmış kötü kalpli kızlarını. Cellata vermeğe kıyamamış. Saraydan kovmuş onları. Cellat kadını hemen buldurtmuş, kellesini uçurtmuş.
Padişah ile iyi kalpli kızı sarayda mutluluk içinde yaşamışlar .
7-PADIŞAHIN OĞ;LU ILE EVLENEN ÖKSÜZ KIZ
Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde. kalbur saman içinde zamanın birinde, bir ülkede bir adam ile kızı yaşarmış. Adamın karısı yıllar önce Öldüğünden kızına da o bakıyormuş. Kız biraz büyüyünce adam kızına bakamaz olmuş. Yakınları da ona: ''Artık evlen, hiç olmazsa sana bir eş, kızına bakacak bir ana olsun.'' demişler . Adam her ne kadar:
"Olmaz.'' demişse de komşuları, yakınları ona bir kadın bulmuş, evlendirmişler .
Düğün dernekten sonra kadın evin bütün yönetimit ni almış, güzel olan kızı da çok kıskanmaya başlamış. Ona günden güne kötülükler yapıyormuş.,, Babasının, kızına düşkünlüğüne hiç dayanamıyormuş. Oyle ki babasının yanında bile kızı azarlamağa, horlamaya başlamış. Kızın babası, duruma üzülüyor ama bir şey de yapıyormuş. Kızını istediklerini gizliden gizliye getirip verıyormuş.
Bir gün kızı, babasına:
''Babacığım, kiraz mevsimidir diyorlar .Canım çok kiraz istiyor. Ne kadar sevdiğimi biliyorsun. Bu yıl hiç getirmedin bana.'' demiş. , Babası:
" Akşama güzel kızıma getirec~ğim ama anana görünmeden çıkıp odanda yiyeceksin.'' demiş. Kızı da:
"Peki.'' demiş.
Adam, akşama bir paket kiraz almış, karısına görünmeden kızına vermiş.
Kız kirazJarını aJmış, bir tasa koymuş, odasına çıkmış. Pencereden dışarı sarkıp kirazlarını yemiş, çekirdeklerini aşağıya birer birer atmış. Eğer üvey anası görürse ona nasıl kızacağını biliyormuş. Kız kirazlarını yemiş, aşağıya inmiş. Bakmış üvey anası aşağıda oturmuş, saçlarını tarıyormuş. Kızr görünce:
''Gel bakalım pis, pasaklı kız. Gel bakalım şu saçlarımı arkadan tara.'' demiş.
Kız merakJa hem tarıyor , hem de soruyormuş:
''Niye .bu akşamdan taratıyorsunuz?'' diye sormuş. , Üvey anası:
''Yarın buradan padişahın oğlu geçecek. Kimi beğenirse onunla evlenecek. Herkes hazırlanıyor ..Beni beğenirse sarayda yaşarım, aJtın gümüş içinde günüm geçer .'' demiş. , Kız: ''Ama sen babamla evlisin, genç kız değilsinki..'' demış.
Üvey anası:
''Sus bakalım aptal kız. Ben ne diyorsam onu yap. Hadi bakalım saçlarımı tara.'' demiş. Kız, üvey anasının saçlarını taramış. Işi bitince
Uvey anası: ''Pasaklı kız sen de doğruca odana git. Hiç bir yerde
görünme.'' demiş. ..
Kız ağlayarak odasına çıkmış. Bütün gece ağlamış.
Sabah olmuş, açmış penceresini, dışarı bakmış, yine ağlamağa başlamış. Biraz soı:ıra göz yaşş.arı yere düştükçe yiyip çekirdeklerini attığı kirazJar birer birer koca ağaç oJmuş, dallanıp budak.anmışlar .Kız ağladıkça yaşları yere düştükçe kiraz çekirdekleri de kocaman
ağaç olup yükseliyormuş. Kız kendini ağlamaya öyle . kaptırmış ki bunun farkında bile değilmiş. Aniden bir sesle irkilmiş. Ses:
''Güzel kız, güzellerden güzel kız, sarı ip.ek, yanakları al al kız, ;'Uzulmeyı bırak, bu yana bak kız.'' , Demiş. Kiz şaşırmış, çevresine bakınmış. Kimseyi görememiş. Ses gelmeye devam etmiş. ''Güzel kız, güzellerden güzel kız, Ş.açları ipek, yanakları al al kız, Uzülmeyi bırak, buyana bak kız.''
Kiz, yine çevresine bakınmış. Kimseyi görememiş. Uçüncü kez bu ses duyunca sesin ağaçlardan geldiğini :anlamış. Pencerenin önündeki kiraz ağaçlarını görünce şaşırmış. Onlara:
''Nereden geldiniz, Cama dikildiniz. Bir sesler duydum ben Konuşan sii misini?'' Demiş.
Kiraz ağaçları: ''Konuşan bizleriz, Bizi üçer kez salla, -Dileğine başla.
Şimdi bulur buluştururuz. Dileğine kavuştururuz.
Kiz, kiraz ağacının dallarından tutup üç kez salla
mış. Biraz sonra çok güzel bir elbiseyle giyindiğini görmüş. Bir dal uzanmış, onu camdan alıp yemyeşilliklerin arasına koymuş. Çevresi çiçeklerle donanmış. Kiz,demiş.
Biraz sonra kızın üzerinde daha giizel, zümrütlerle, yakutlarla süslü bir elbişe belirmiş. Kadın elbiseyi görünce: ''Benim güzel kızım, söyle sevgili anana,, ağacı sallarken birşey söy1edın demiş.
Kiz, üvey anasına ne söylediğini öğretmemiş:
''Hayır, birşey söylemedim. Sadece ağacı sarstim o kadar . demiş.
Kadın sevinç~e koşmuş ağacın dalından tutup hızla üç kez sarsmış. Oyle bir hızla sarsmış ki ağacın dalı kırılmış. Biraz sonra da kadın çok çirkin, kamburlu, bir ayağı sakat biri olmuş.
Kendi halini görünce kıza bağırmış: ,
Beni oyuna getirdin, pis pasaklı kız. Ben sana şimdi gösteririm. demiş, kıza saldırmış, Biraz sonra bir ağacın da1ı tuttuğu gibi kambur kadını ormanın derinliklerine doğru fırlatmış.
Aradan günler geçmiş. Padişahın oğlu çığırtkanlar . çıkarmış, kentin dört bir yanına bağırtırmış: Kiraz ağaçlarının altında şehzademiz güzel bir kız görmüş.. Her kim o kızı tanıyorsa biliyorsa haber verirse kendi ağırlığı kadar altınla ôdüllendirilecektir demiş.
Kız bu sesleri duymuş. Yine pencereden kiraz ağaçlarını izlerkerken ağaçların dallari onu alıp çiçeklerin arasına indirmişler~ Şehzade kızı yine görünce heyecanlanmış ama çabucak kendinı toparlamış, koşmuş kızın kolundan tutmuş. Sonra .atına bindirip doğruca saraya götürmüş. Herkes kızın geldiğini duymuş. Padişah; karısı, vezirler , vezirlerİn karılan sırayla gelmiş, kızı görmüşler , beğenmişler .
Kırk gün 'kırk gece düğün dernek kurulmuş, çalınmış, eğlenilmiş.
Kız padişahın oğlu ile evlenip içinde yaşamış.
8-TİLKİ İLE CİVCİVLER
Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde. Zamanın birinde bir tavuk varmış. Bu tavuğun beş altı tane de civcivi varmış. Tavuk hergün evinden çıkınca civcivlerine yem getirmeye gidiyormuş. Gitmeden önce kapısını sıkı sıkıya kapatıyormuş. Sonra içeriye, civcivlerine seslenir: ''Sakın kimseye kapıyı açmayın, tanımadıklarınızı içeriye almayın.'' demiş.
Civcivler de:
''Peki anneciğim, kimseyi almayız.'' demişler . Tavuk gitmiş.
O gün tavuğU bir tilki gözlüyormuş. Günlerden beri karnına bir lokma yiyecek girmeyen tilki sevinmiş. Bir köşeye sinmİş, tavuğun iyiçe kaybolmasını beklemiş. Sonra. gelip kapıyı çalmış. Içerden civcivler:
''Kimdir 0?'' diye sormuşlar.
Tilki tavuğun sesini taklit edip:
''Benim yavruları, açın kapıyı.'' demiş:
Civcivler sesi biraz garip bulmuşlar .Içerden biri: ''Sesin annemizin sesine benzemiyor .Uzat bakalım ayaklarını görelim.'' demiş.
Tilki iki ön " ayağım içeri uzatmış. Civcivler bakmışlar , sonra: ''Sen bizim annemiz değilsin. Annemizin ayakları beyazdı.'' demişler .
Tilki ön ayaklarını kapının aralığından çekmiş. Biraz ötede düşünmeye başlamış. Karnı açlıktan nerdeyse delinecekmiş. Sonunda bir çözüm bulmuş." Gidip köyde gizlice bir Nine'nin kilerine girmiş. Un çuvalın~ iki ayagını batırıp tekrar geri gelmiş. Kapıyı çalmış. Içerden civcivler: ''Kimdir 0?'' diye sormuşlar.
Tilki, tavugun sesini taklit ederek:
''Benim yavrulanm, açın kapıyı.'' demiş.
Civcivler: ..,
''Uzat içeri ayaklarına bakalım.'' demiş. , Tilki hemen ayaklarını uzatmış. Civcivler tilkinin
ayaklarınıı beyaz görünce annelerini geldi sanmış, kapıyı açmışlar .,
Tilki, kapının açılmasıyla civcicleri birer birer yutmuş. Civcivin biri ise korkuyla bir köşeye sinmiş. Tilki , onu görememiş. Tilki işini bitirmiş, geri dönmüş. !
Tavuk, tilkininın yanından koşarak gitmesine bir anlam verememİş. Içinden kötü şeyler geçmiş. Aceleyle evine gelmiş. Kapıyı sonuna kadar açık bulmuş. Tavuk ; çıglıklar atarak içeri dalmış: ''Yavrulanm, yavrulanm neredesiniz?'' demiş.
Köşede büzülüp korkudan tir tir titreyen yavrusunu görünce hemen sormuş:
''N e oldu, kardeşlerin neredeler?'' diye sormuş. Civciv:
''Tilki geldi hepsini yedi.'' demiş. Tavuk:
''Peki, kapıyı nasıl açtı ?'' diye Civciv: ''Ayaklan beyazdı, sesi de senin sesine benziyordu.'' demiş. Tavuk hemen köydeki nineye koşmuş: ..
''Ninecigim tilki benim yavrularmı yemiş. Ustelik ayaklarıda senin ununa batırmış.'' demiş.
Nine eline koca bir sopa almışı tavuk ile birlikte tilkiyi dagda yakalamışlar. Nine, Tilki'yi yere yatırmış, karnını yarmış. Tavuğun civclvlerin tilkinin karnına taş doldurmuş, Tavuk, nineye teşekkür etmış. ,Bırlıkte koye donmüşler .Tavuk yavrularını almış, bır daha yuvaında~ ; uzaklara gitmemiş. Yavruları da tanımadıklan kımseyı eve almamışlar
9-KURNAZ TİLKİ
Bir varmış; bir yokmuş. Evvel zamcn içinde, kalbur saman içinde. Zamanın birinde bir Tilki yaşarmış inin içinde. Tilki'nin karnı acıkmış, köşe ,bucak aramış. Sonunda varmış. bir köy Duymuş kulakları ''gıt gıt. gıdak'' seslerini. Izlemiş, bulmuş kümeslerj
Yan: yana, dizili hepsi. Kiminde tavuk kiminde piliç, tümü de besili.Tilki yalamış ağzını, uzatmış dilini. sevİnçle pat,atmış gözlerini.
''Ohh! Günlerdir çektİğim açlık son bulacak,,şu piliçler midemi güzelce boyluyacak.'' demiş,
''hooop'' edip geçirmiş dişlerini.
Piliç ''gaak'' lamış, ''gıık. mış ama kedinj kıırtaraamış. Horozlar fırlamış, bağırtı, çağırtı. derken boğmuşlar ortayı çığlığa. Sonunda sesler gitmiş çiftçjnin kulağına. İri yarı çiftçi, eline geçirmiş kalın bir sopa, koşmuş seslerin geldiği tarafa. Ama kurnaz Ti1ki, çoktan kaybetmiş izini. Kümesin altı üstüne gelmiş. Çif~çi ~ayınca tavukları, görmüş eksik birini, Çok öfkelenmiş, kendi kendine homurdanınış. Sonra
''Vay Tilki! Eğer elime geçersen, kendine ôlümlerden ölüm beğen “ demiş.
Sonra, kümesin çevresini güzelce. Sonra altta bir delik bırakmış. Tilki 'yi buradan vuracakmış. Uyarsın diye de, çıngıraklar bağlamış kümese..
Gün günü aşmış. Tilki'nin karnı gene açıkmış. Sinerekten, saklanaraktan varmış kümese. Bakmış:
''Bu çevredeki teller de ne?'' demiş. Sonra:
''Belki bir yol bulurum diye kümesin çevresini doIaşmış, alttaki deliği bulmuş. Kendi kendine:
''Bu çiftçi de amma aptalmış, koca deliği unutmuş.'' demiş". Eğilip, zorlanmış, alttan kümese geçmiş. O anda çiftçinin taktığı ziller ''zangır'' ''zangır'' çalmış. Tilki önce ürkmüş. Sonra aldırmamış. ,, Kümese doğru yürüyünce, horoz hemen yükseğe fırlamış, ortalığı gürültüye boğmuş. Çiftçi sesleri zaten ,' çoktan duymuş.
Eline kocaman sopayı almış, yavaşça ', kümese dalmış. Tilki korkup ,kaçmak isterken, çiftçi deliği de kapatmış. Tilki unutmuş açlığını, şimdi düşünmüş canını. Kendini tellere çarpmış, fırlayıp üstten geçmek için zıplamış ama hiç bir işe yaramamış. Kümesin içinde dolanıp durmuş. Tavukların içine dalmış.
Onların aralarına girip saklanmış. Ama kaçar mı Çiftçiden? İndirmiş sopayı, döndürmüş gözünde dünyayı. Tilki oracıkta bayılmış. Çiftçi tutup onu boş bir kümese kapatmış, kapısını sıkıca çiviyle çakmış. Sonra:
''Y arın köyde düğün var , bari biraz eğleneyim. Şu tilkiye de iyi bir ders vereyim'' demiş.
Tilki kümeste: ''Şimdi yandım! Düşersem çoluk çocuğun eline, postu gönderdik demektir demiş. Kalkıp kapıyı dişlemiş, kümese yüklenmiş ama bir yararı ' olmamış. Sonunda herşeyi kabullenmiş, sessizce uzanmış.
Sabah olmuş, çiftçi kümese vartnış. Tilkinin boynuna güzel bir ip bağlamış. Til,kiyi çekip evine götürmüş. Orada ''tangur-tungur'' edecek ne varsa bağlamış kuyruğuna.. Çekmiş tilkiyi köy meydanına. O da, davulla herkes oynarmış. Çiftçi salınca ortaya tilkiyi, davul durmuş. Tilki ürküp koşmuş. Koştukça tangır tungur ortalık toza, sese boğulmuş. Çocuklar tilkiyi taşlamışlar. Köpekler görünce tilkiyi çocuklardan önce onlar saldırmışlar .
Tilki can acısıyla atmış kendini açık bir kapıdan içeriye. Kuyruğunda gürültüler yıkmış ortalığı. Tilki korkudan bulmuş bir kuytuluk, sinmiş altına. Meğer gide gide gitmiş gelinin odasına. Gelin önce şaşırmış, bunu kendine bir şaka sanmış. Tilkiye:
''Gel bakalım buraya yaramaz, ne haldesin? Bile. lim, bakalım seni kim göndermiş?''
Tilki: ''Beni öldürmek için kovalıyorlar .Y erim belli olsun diye de kuyruğuma teneke bağlıyorlar'' demiş.
Gelin üzülmüş. Tilkinin kuyruğundan tenekeleri açmış. Gelin:
''Ne arıyorsun burada?'' diye sormuş. ''Karnım acıktı, bir şeyler yiyebilmek için köye gel.dim ama yakayı ele verdim.'' demiş.
Gelin: ''Vah zavallı! demiş. Önüne yiyecekler koymuş. Sonra tilkiyi sevmiş. Ona güzel gelin kokularından sürmüş. Tilkinin doyunca karnı, unutmuş demİn olanları. Gelinin odasında kurulmuş bir koltuğa, oturmuş bacak bacağa.
Gelin hazırlanırken birden yellenmiş. Duyunca Tilki o sesi, tutmuş gülüver,mesi. Geli.ı:ı kızarmış, bozarmış ama ne yapsın, olan da olmuş. Ozür dilemiş, af istemiş ama tilki bu anlar mı? Tutturmuş:
''Diyeyim mi, diyeyim mi, Çıkıp köye diyeyim mi?
Bu gelin beceriksizdir , almayın
Gelin kızardıkça kızarmış. yalvaimış. Tilkiye: Ne ıstersen verırım sana.
Tılkı. ''Susarsan eğer, kesersen sesini
Tilki sevinmiş, gelinliği almış. Biraz daha. Gelinle sohbete koyulmuş. İşin tam burasında gelin gene ellenmiş
Demiş. Gelini gene bir korku sarmış. Eğilmiş, tilkinin gözlerinden öpmüş. "Etme, tutma" demişse de Tilki bu kesmez sesini. Ona gene yalvarmış.
"Susars,an eğer , kesersen sesini ,
Veririm sana bu elbiselerimi.
"Çıkar ver bana
Söylemem kimseye
Söz veriyorum sana;"
Demiş, onları da almış.
Tilki önce gelinin iç elbiselerini giydirmiş sonra gelinliğini takmış. Ardındari kapıya yönelmiş.
"Haydi hoşcakal, aptal gelin deyip dışarı fırlamış. Tilkiyi bü haliyle görenler 'gülmüşler Sopa, taş ne varsa fırlatıp Tilkiyi öldürmüşler .
Tilki yaptığı kötülüğün cezasını bulmuş, orada gözlerini yummuş. Bu da Tilkinin şon işi olmuş.
10-BİLİNMEYEN ZANAAT ÖĞRENEN OĞLAN İLE ARAP DEV
Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde zamanın birinde, bir ana ile oğlu varmış. Oğlan bir gün an.asına gelmiş, demiş ki:
''Ana, can ana. Ben aşık oldum padişahın kızına. tez git onu iste bana.''
Başlamış ağlamaya. Anası dayanamamış:
''Oğlum, padişahın kızı kim, biz kim? Padişah kızını sana verir mi?'' demişse de oğlu:
IAnlamam. Ya kendimi öldürürüm, ya da kızı isterim'' demiş. ' ,
Ana yüreği. Dayanamamış, kadın doğruca saraya gitmiş. Durumunu anlatmış. Once saraya almak istememişler .
Sonra padişahın karşısına çıkarmışlar .
Padişah: ''Söyle kadın, ne istersin benden?'' demiş.
Kadın: ''Padişahım, bağışlayın ben kulunuz. Oğlum kızınıza aşıktır. Günlerdir gözüne uyku girmiyor. Onu izniniz olursa istemeye geldim'' demiş.
Padişah, düşünmüş, taşınmış. Bu kadına, bu yoksul kadına kız vermek istemiyormuş. Ondan öyle bir istekte bulunayım ki yerine getiremesin vaz geçsin diye düşünmüş. Sonra kadına dönerek:
''Kızımı senin oğluna veririm vermesine ama bir şartım var .'' demiş.
Kadın:
''Buyurun şartınızı söyleyin padişahım.'' demiş. Padişah:
''Şartım şu: Dünyanın bilinmeyen zanaatını oğlun
1öğrenirse kızımı veririm.'' demiş. . Kadın:
-''Şartınız başım üstüne.'' demiş. Sonra saraydan ayrılıp evine gelmiş. Oğlu:
''Ne oldu anac ığım, padişah kızını veriyor mu?'' demiş.
Kadın: ''Keşke vermiyorum deseydi, öyle bir şartı var ki kızı vermiyorum deseydi ondan daha iyiydi. Dünyada kimsenin bilmediği zanaatı öğrenmeni istiyor .'' demiş.
Oğlan: ''Sen üzülme anacığım, elbet bir çözümünü buluruz.'' demiş.
Ana oğul daha sonra yola koyulmuş, bilinmeyen
"' zanaatı öğrenmek için yürümüşler. Az gitmişler, uz gitmişler .Dere tepe düz gitmişler ova dememiş, dağ dememiş yolu yola eklemİş, yürümüşler .
Gide gide bir Arap Deve rastlamışlar .Arap Dev dört yolun ağzında durmuş, onlara bakıyormuş. Ana ile oğlu yaklaşınca onlara sormuş: ! ''Nereye gidiyorsunuz?'' demiş. Anası:
''Bilinmeyen zanaatı öğrenek için yola koyulduk.
Aylardır gidiyoruz. Nerede,bulacağımızı bilemiyoruz.'' Arap Dev gülmüş:
''Tam yerine geldiniz. Oğlunu bana bırakırsan, ben , ona bilinmeyen zanaatı öğretirim. Bir ay sonra bu dört yol ağzına gelir oğlunu alırsın.'' demiş. .
Kadın çok sevinmiş Arap Deve:
'Teşekkür ederim'' demiş. Oğlunu Arap Deve teslim edip oradan ayrılmış.
Arap Dev oğlanın elinde!l tutup yürümeğe başlamış. Bir mağaraya gelmişler .Içeri girmişler Bir zaman sonra da bir deliğin ağzından içeri girmiş, yollarına devam etmişler .O anda Oğlan bir kıza rastlamış. Kız köşede Arap Deve görünmeden oğlana: ~
''N e arıyorsun burada ?'' diye sormuş. i oğlan:
''Bilinmeyen zanaatı öğrenmeye geldim'' demiş. ..~
Kız:. ,,
''Sakın öğrendim deme. Dev sana ne sorarsa öğrenemedim, ya da ne zor şeymiş. Bilmiyorum de.'' dem iş.
Oğlan:'" ''Peki.'' demiş. ~
Arap Devin yanında günlerce, haftalarca çalışmış. ~
Arap ..Dev oğlana hep soruyormuş: . ''Oğrendin mi?'' diyormuş. Qğlan da:
''Oğrenemedim. Ne zor şeymiş bu!'' diyerek bilmediğini belirtiyormuş.
Böylece bir ay geçmiş. Arap Devin dediği gün gelmiş, çatmış. Oğlanın anası gelmiş. Arap dev çocuğun elinden tutup getirmiş. Dört yıl ağzında bekleyen anası oğlunu teslim almış. Devin yanında çocuğa:
''Söyle baakalım oğlum, bunca zaman içinde bilinmeyen zanaatı öğrendin mi?'' diye sormuş.
Oğlan: , ''Bırak be ana. Bilinmeyen zanaat da neymiş? Boşu boşuna buraya gelmişim. Padişahın kızını da alamayacağım. Olan bana oldu. Bir ayım boşuna heba oldu.'' demiş dövünmüş.
Arap Dev iyice emin olmak için onları evlerine kadar izlemiş. Eger oglan:
''Bilinmeyen zanaatı öğrendim'' derse Dev onu yiyecekmjş. Dev eve kadar izlemiş, birşey duymayınca, vazgeçip geri dönmüş.
Ana, ogul eve varınca ogıan başından geçenleri bir bir anlatmış. Anası sevinmiş. Oğlu ''Ana, bundan böyle zengin olacagız,'' demiş. ''Ben bilinmeyen zanaatı ögrendim. yarın güzel bir at olacagım. Sen beni egerlediginle, al götür sarayın kapısına yakın satılıga çıkar .Gor bak hemencecık alıcım çıkar .Sattıgında sakın dizginlerimi verme. Verirsen bir daha geri gelmem.'' demiş. Anası. ''Pekala'' demiş.
Ertesi sabah, ogıan çok güzel bir at olmuş. Anası dizginlerinden tutup sarayın kapısının yanında durmuş.
Ge.1en giden ata bak:mış1.ar , fiatını sormuşlar .Sonunda zengin biri bir kese altın verip atı almış. Kadın atın dizginlerini almış, atı teslim etmiş.
Atı sa.tın alan adam götürüp bir ahıra koymuş, önüne arpasını, samanını koymuş, kapısını çekmiş, çıkıp gitmiş. Adam gidince, ogıan da eski haline dönmüş. Kapıdan çıkıp evine gelmiş.
Adam döndüğünde atını aramış, taramış bulamamış. Gelmiş, kadını bulmuş. Kadın:
''Ben atı sana sattım. Beni ilgilendirmez. At geri gelmedi.'' demiş. Adam çekip gitmiş. Ogıan, bazan bir koyun oluyor , bazan bir inek. Anası götürüp pazarda satıyor , parasını alırken boyunlarına bagıadıgı yuları her zaman alıyormuş. Daha sonra ogıan en geç bir iki gün içinde geri geliyormuş. ,
Bir gün anası yine katır. biçimine döpüşmüş ogıunu pazara satmaya getirmiş. Getirirken yolda askerleri ile dolaşan padişaha rastlamış. Padişah yan.1arından geçerken katırı çok sevmiş. Askerlerine:
''Gidip bakın şu kadın kat1fl satıyor mu ?'' demiş. Askerler ge.1ip ,sormuşlar .Kadın:
''Evet satıyorum, bir kese altına'' demiş. Kadına bir kese altını vermiş, padişah kat1fl almış, kadın padişahın ısrarına rağmen yuları gerj almış. Padişah bir askerini göndermiş, kat1flna bir yular aldırmış. Sonra yola koyulmuş, bir çeşme başına varmışlar . Çeşmeden su alanlar kenara çekilmişler .Padişah ve askerleri su içecekmiş.
''Bırakın su içsin.'' demiş. Katır su içmeye gelmiş. Padişah kat1fl dikkatle izliyormuş. Katır su içmek için eğilmiş. Sonra küçülmüş, çeşmenin oluğuna girmiş. Padişah katıra doğru yürümüş, küçülen katıra elini uzatmış. Katır çeşmenin oluğunda kaybolmuş. Padişah uzaklaşınca katır tekrar suda görünmüş. Padişah:
,, Aman katır , canım katır , gel çık bu sudan. Yaptığın iş midir , gel vaz geç bu huyundan.'' demiş. Ama katır çıkmaz.
Askerler, vezirler yığılmışlar. Bir padişaha, bir de suyun oluğuna bakıyorlarmış. Bakanlar , kat1fl görmüyorlarmış. Padişah çeşmenin ağzına diz çökmüş habire:
''Aman katır, canım katır'' deyip duruyormuş. Bakanlar şaş1flyorlarmış. Çünkü katır biraz ötede duruyormuş. Vezirler:
''Padişahım katır şurada. Orada. katır falan yok'' . dediyse de Padişah:
''Kör müsün, görmüyor musun, bak suyun içinde'' diyormuş. / ...
O anda, hekimler gelmiş, , padişaha sormuşlar hep aynı cevabı alınca padişahı tımarhaneye kapatmışlar . Günlerce tedavi etmişler, sorduklarında padişah hep:
''Katır suyun içindeydi, gözlerimle gördüm, oluğa girdi'' diyormuş. Hekimler de:
''Daha iyileşmedi'' diyorlarmış. Padişah da:
''Siz deli misiniz, çıkarın beni buradan niye kapatıyorsunuz kapıları, emrediyorum'' diye bağırıyorsa da olumlu bir cevap alamıyormuş.
Bir gün oğlan padişahın durumunu görmek için , doktor kılığına girmiş. Gelip padişaha sormuş: ''Katıra ne oldu?'' demiş.
Padişah: . ''Katır çeşmeni oluğuna girdi'' demiş. ; Oğlan:
''Sen delirdinmi? Koca katır çeşmenin deliğine girer mi? Aklmı başına topla. Sen katır çeşmenin de1 liğine girdi dedikçe seni tımarhanede tutmaya devam edecekler. Sana ne diyorlar biliyor musun?'' diye sormuş.
Padişah:
''Ne diyorlar?'' Oğlan:
''Padişahımız aklını yitirmiş'' diyorlar .'' demiş. Padişah:
.''Ya!'' demiş.
Oğlan çekip gitmiş.
Biraz sonra başka bir doktor gelmiş. ~~~!i;
Padı' şaha
''Katıra ne oldu?'' diye sormuş. ~ Padişah:
''N e katırı bi çıkarın beni buradan delirdiniz mi siz? Katır matır yok çabuk çıkarın!'' diye bağırmış Doktor:
''Başüstüne.'' demiş. Padişahı çıkarmış. Gelen başka doktorlar da aym soruyu sormuşlar .Cevap aym olunca başbaşa verip:
''Padişah artık iyileşti.'' demişler:
Padişah çıkmış, tahtına yine oturmuş.
Bütün bu olanları Arap Dev'i de duymuş. Kendi kendine: ,
''Acaba bu olanları sakın benim yammda kalan çocuk yapmasın? Olur ya öğrenemedim deyip de bilinmeyen zanaatı öğrenmiş olmasın?'' demiş, düşünmüş sonra kalkıp:
''Şu işi bir araştırayım'' demiş.
Oğlanın anası, yine oğlunun yularından tutmuş, bir katır olarak pazarda satıyormuş. Pazardakiler bu çok güzel olan katırın başına üşüşmüşler .Katır Arap Devi tammış, korkudan tir tir titremeye başlamış. Arap Dev kadına:
''Bu katır satılık mı ?'' diye sormuş. Kadın:
''Evet'' demiş. Arap Dev:
''Nedir değeri?'' demiş. Kadın~
''Değeri bir kese altındır , yuları da satılık değildir .''
Arap Dev,
''Ben yularını da istiyorum. Hepsine birden üç kese ,'" altın veriyorum'' demiş. Kadın dayanamamış, katırı satmış. Arap Dev katırın yularından çeke çeke bir semerciye götürmüş. Semerciye:
''Semerci kardeş, bana öyle bir semer yapacaksın ki, 'arka ağaçlarından semer yat~ğına ~em sağda hem solda iki tane uzun çivi koyacaksın. Içe doğru birer parmak kadar çıkanlar .Katırın sırtına koyduğumda içine işlesin. Yürürken, sallamrken de karmna gömülsünler .'' demiş. Semerci, ipini, metresini almış katırın sırtını ölçercken Arap dev katırın yularını bırakmış. O anda katır '" bunu fırsat bilmiş, oradan kaçmış. Her yer kapalı olduğundan oğlan Dükkanın bir köşesinde bir fare deliği ~ görmüş. Hemen bir fare olmuş, ~ deliğe kaçmış. Arap ~ Dev de bir kedi olmuş, deliğin ağzında beklemiş. Se merci ne olduğunu anlayamadan kediye bakarken, kedide ondan yana dönmüş. O anda oğlan delikten bir güvercin olup çıkmış, Arap Dev de bir şahin olmuş, güvercini izlemiş. Havada süzülürken sarayın üzerine geldiğini görmüş. Hemen sarayın bahçesine inip çiçeklerin arasında çok güzel bir gül olmuş. Bahçıvan bahçede dolaşııca bu gülü görmüş. Çok güzel bir gül olduğu içi hemen padişaha koşmuş.
''Padişahım, bahçenizde öyle güzel bir gül var ki eşi, benzeri dünyada yok. Böyle bir gülü şu ana kadar görmedim.'' demiş.
Padişah:
" ''Koparın da getirin, bakayım bu nasli bir gülmüş. Çok söz ettin bu gülden.'' demiş.
Bahçıvan koşup koparmış, padişaha uzatmış, pa dişah gülü görünce ilk kez gördüğüne inanmış. Gülü koklarken birden ayaklarının dibinde bir cüce görmüş,
elinde sazı: ,,";padı şahım Canım padişahım
Bir gülüm var idi Güzel padişahım
Onu yitirdim ben .. Etrafta ararken
Bir 'gülüm var idi Güzel padişahım
Onu yitirdim ben
Etrafta ararken .
Kesmişler bahçenden N eden padişahım
V er bana gülümü
Gel kırma gönlümü Görürsün ölümü
Verin padişahım''
Padişah tüm bunlara. şaşırmış kalmış. Önce bu cü cenin nereden geldigini düşünürken saz çalmasını, şar,kı söyledigini 'duyunca iyice şaşırmış. Kendini toplayıp bahçıvana:
Al da ver bunun gülünü. nereden çıktı bu adam, kimdir , 'nedir?'' diye sorarken gülü bahçıvana uzatmış.
O anda gül padişahın elinde bir nara dönüşmüş. Padişah korkuyla elindeki na.rı yere fırlatmış. Nar yere düşünce paramparça olmuş. Içideki her tanesi bir yere dagılmış, etrafı çekirdekle dolmuş. Padişah ile bahçıvan nar çekirdeklerine bakınca birden cücenin bir horoz olup taneleri yedigini görmüşler .
Horoz bütün nar tanelerini yiyince keyfinden güzelce bir kanat çırpıp ötmüş. Sonra uyuşmuş, hafifçe yere dogru çömelmiş. O anda halının üzerinde bir nar tanesi kalrnış. Horoz bunu görmemiş, biraz sonra nar tanesi bir sansar olmuş, horozun üzerine atlamış, onu . yemiş.
Bütün bu olanlar devam ederkeB içeriye vezirler , askerler doluşmuş, merakla izliyorlarmış. Herkes boş gözlerle çevrelerine bakarken 6g1an eski haline dönmüş.
Padişah: ''Kimsiniz?'' diye sormuş. Oglan:
''Ben kızııınzı isteyen, sizin deilinmeyen zanaatı öğrensin .gelsin dediğiniz kişiyim. Oğrendim geldim.'' demiş.
.Padişah bu sözleri duyunca: .,
''Aman oğlum ne demek, gel kızım da senin tahtım , da senin.Kizımı sana verdim gitti.'' demiş .
Oğlan:
''Artık kızıııı istemiyorum. Padişahlığın da senin 01
sun, kızın da.'' demiş. Herkesin bakışları arasında yürümüş, evine doğru gitmiş.
Anasıyla birlikte yemiş, içmiş, muratlarına ermfşler .Oğlan evlenmiş, oğullar , kızlar sahibi olmuş
11- ÇİÇEKÇl KIZ İLE BÜYÜLÜ KARANFİL
Bir ' varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde. Ulkenin birinde bir yaşlı adam ile kızı yaşarmış. Bu adam bütün ömrünü küçücük bahçe, sinde çiçek yetiştirmekle geçirirmiş. Yetiştirdiği çiçek~ lerle ülkesinde ün yapmış. Uzak diyarlardan, saraylar1dan, büyük konaklardan beyler gelir , Y3şlı adamın bah
çesindeki çiçeklere bakar , sevdikleri çiçeklerclen alır1 larmış. Çiçekleri yaşlı adamın kızı bağlar gelenlere ve, rirmiş.
Y aşlı adam, yıllarını verdiği b.~ çiçek bahçesinde çok güzel bir karanfil yetiştirmiş. üyle bir karanfilmiş ki en ünlü çiçekçiler gelıniş, bakmış böyle bir karanfil görmediklerini söylemişler .Hatta kimileri şaşkınlıklarını gizleyememiş:
"Bu çok değişik bir çiçek. Sakın bir yerden çalınmaya." demişler.
Y aşlı adam bunlara kızgın kızgın şu cevabı verirmış:
"Çalınma olur mu? kendi ellerimle yıllardan beri geliştir.e geliştire bu güne getirdim." demiş.
Y aşadığı ülkenin padişahının oğlu da bu çiçeğin övgüsünü duymuş. hemen atına atlamış, gelip yaşlı adamın kapısında durmuş. Adamın kızı kapıda imiş. Şehzadeyi atıyla kapıda görünce: "Buyurun," demiş. Şehzade:
"Çiçeklere bakmak istiyorum." demiş.
Çiçekçi kız ''BuYrun, bakn.'' demİş. –
Şehzade atını kapıya bağlamış, bahçeye girmiş, çiçeklere bakmağa başlamış. Döndükçe bahçeyi dönmüş. Baktıkça çiçeklere bakmış. Sonunda gelip karanfilin başında durmuş. Kıza:
''Bu karanfilin türü nedir?'' demiş.
''Bunu babam geliştirdi. Böyle bir karanfil dünya üzerinde yok.'' demiş.
Şehzade:
''Padişahın sarayında da mı yok?'' demiş. Kız: ,
''Orada dayok.'' . Şehzade ''Bu çiçeğin yeri padişahın sarayıdır .Hem de genç şehzadenin kapısına gereklidir .'' demiş. Kız: ''Onun yeri bu bahçedir .'' demiş.
Kızın bu sözleri şehzadenin çok zoruna gitmiş. Dönüp kıza:
''Benİm kim olduğumu biliyor musun?'' diye sormuş. .Kız:
''Hayır .Ama merak ta etmiyorum. Çünkü binlerce kişi bu bahçeye gelip çiçeklerjmize bakıyorlar .'' demiş. Şehzade bu sözler üzerine kendini tanıtmamış.
Ama içten içe de üzülmiiş. Hele kızın güzelliğini o çi-çekler içinde görü.nce de akli başından gitmiş, kıza vurulmuş. Ama dili damağı tutulmuş, kıza birşey söyleyememiş. Hızla döndüğü gibi sarayına gitmiş.
Kız da merak etmiş. Kendi kendine:
''Kim bu adam, niye bu kadar bu çiçekle ilgilendi,. özellikle saraya istedi.'' diye.
Sonra düşündüklerini unutup, çiçeklerine dönmüş. Kızın babası çiçeklerinin bakımlarını yapıyor, kızını da çok iyi bir çiçekçi olarak yetiştiriyormuş. isteği o güzelim karanfilin kızı tarafından daha da: geliştirilmesi imiş. Kızı bu işi çok iyi kavramış. Babasının yaşı da ilerlediğinden çiçeklerle gereği gibi ilgilenemiyormuş. Bütün iş1er kızına kalmış.
Artık gelen atlılar , ziyaretçiler önce Çiçekçi Kıza uğruyor , ondan çiçekler alıyorlarmış.
Kızın ünü böylece yayılmış. Çiçek ile birlikte onun güzelliği de dillerde dolaşıyormuş.
Bir akşam üstü Kız, karanfili sularken bir ses işitmİş. Ses bir inilti biçimindeymiş. Kız dikkat edince karanfilin kıpırdadığını görmüş. Tekrar su dökünce karanfilden ses daha açık gelmİş:
"Ey güzel Kız, kes bu suyu, tut yapraklarımdan." demİş.
Kız şaşırmış. Karanfilden gelen sesin dediği gibi yapmış. Bakmış, karanfil birden genç bir delikanlı 01muş. Kız şaşırmış. Kaçmak istemİş. Delikanlı bileğinden yakalamış. Ona:
"Kaçma, korkmana gerek yok! Ben de bir insanım." demiş. Kızııı şaşkınlığı geçmemiş. Ne söyleyeceğirıi şaşırmış. Delikanlı:
"Beni büyülediler .Y edi yıldır sizin bahçerıizdeyim. Bütün korkum sizin bu çiçeği başkasına vermerıizdi. Eğer birine verseydirıiz berıim hayata dönmem de sözkonusu olamazdı." demİş..
Kız kendini toparlamış:
"Sizi kim büyüledi?" demiş. Delikanlı:
"Kötü kalpli bir büyücüye yaptırdılar .V ezirin karısı beni büyületti." demiş. ,
Kız tutup oğlanın elindenevine getirmiş. Babasıııa: "Babacığım, bu delikanlı bizim karanfilmiş. Onu
büyülemİşler .Sularken bir ses işittim. Tutunca irısan oldu." demiş. Babası: ''Gel öpeyim ogıum.'' demiş. ''Ben biliyordum bu çiçekte bir iş var .O yüzden bir çok beyler konaklanna evlerine, saraylanna almak istediler .Onu vermek istemedim. Bu çiçek, kızırnın çiçegidir, diyordum. Evet kızım sen çiçegini al. Evladım sen de benim oglumsun. Evlenin bir iki günlük örnrümde sizin mutlu gününüzü göreyim.'' demiş.
Delikanlı ile kız oracaktı evlenmİşler .Bir iki gün sonra da adam ölmüş.
Delikanlı kıza:
''Benim babam bir padişahtır. Onun ülkesine git
mem gerekir. O ülkenin adını sana söylesem tekrar büyü olur .Onun için sen beni bir kaç ay bekle. Ben gidip ülkemin topraklana ayak basayım, büyü tam bozulsun.'' Demiş.
Kız da: ''Peki.'' demiş. Ogıan vedalaşmış, ayrılrnış.
Çiçekçi kız her gün .kapıya çıkar, eşinden gelecek haberleri beklermiş. Yine bir gün beklerken ufukta bir atlı kümesi belirmİş. Atlılar uzakta durmuş, biri kümeden kopup hızla eve yaklaşmış. Kız sevinçten atlıya dogru koşmaya başlarnış. Y aklaştıgında gelen atlının kendisine karanfilin sa~aya ,, yakışacagını söyleyen şehzade oldugunu görmüş. Gülerek:
''Senin bana koşacagını biliyordum. Nihayet benim kim oldugumu anlamışsın demek.'' demiş.
''Ben de seni kocam sandım. Onu bekliyordum.'' demİş. ,
Şehzade:
'Tabi ya kocan ben olacagım.'' demİş.
Tuttugu gibi kızın saçlanndan atmış atına dört nala gitmege başlamış.
Kız çırpınmış, bağırmış, çağırmış. Ama bir yararı olmamış. Şehzade onu alıp saraya götürmüş. Kapıda onları karşılamışlar:
''Şehzadem Çiçekçi Kız bu mu? Dediğiniz kadar güzelmiş.'' demişler .
Şehzade:
''Derhal giydirin, yıkatın, ne lazımsa yapın. Bir kaç gün sonra düğünümüz olacak.'' demiş.
Sonra çekip gitmiş.
Kızı, kadınlar , genç kızlar alıp içeri götürmüşler . Kızın kocası, kendi ülkesinin topraklarına varmış.
Doğruca babasının sarayına gitmiş. Babasına haber vermişler .Babası, annesi sevinmiş, yollara dökülmüşler .Bir anda ülkesinde bayram ilan edilmiş, Şehzadeyi karşılamışlar:
''Bunca yıldır nerelerdeydiniz şehzadem.'' demişler . Şehzade:
''Beni biri büyüledi, bir yaşlı adamın bahçesinde bir karanfil oldum. Y edi yıl yaşlı adam ile kızı bana baktı, büyüttüler. Kim geldi ise, kim karanfili istedi ise vermediler .Günüm dolunca çiçekçi kızın verdiği suyla kendime geldim, büyü bozuIdu. Bana ilk suyu kız verdiğinden onunla da evlendim.'' demiş.
Babası, annesi sevinmiş.
''Hemen gidİp kızı alalım, düğün dernek kuralım.'' demişler ...
Şehzade:
''Olmaz, önce bana büyü yapan kadıııı getİrin bu, raya.'' demİş. Padişah, vezİrler , beyler , paşalar hepsi
şaşırmış:
''Peki kimmiş bu büyücü kadın.'' diye sormuşlar . Şehzade:
''V ezİrin karısı.'' demiş.
V ezir itiraz etmek İstemiş. Ama daha önceden böyle bir şeyİ sezinlediği içİn sesini çıkarmamış. Derhal kadını padişahın huzuruna çıkarmışlar .Kadın doğrulamış. Cellada teslim etmişler .Cellad kadının kafasını uçurmuş.
Padişah büllin ülkesinin halkına dü~ün olaca~ını duyu!ı;nuş. O~lan da babasına çıkıp:
"Izin verin gidip o dünya güzeli kızı getireyim." demiş. Padişah babası:
, "Var git o~lum, yolun açıkolsun." demiş.
Oğlan padişah babasının elini öpmüş, atına atladığı gibi Çiçekçi Kızın yaşadığı ülkeye doğru at sürmeye başlamış. Az gitmiş, uz gitmiş, dere tepe düz gitmiş. Dağlar ormanlar aşmış. Sular dereler geçmiş. Y ağmur demeden, çamur demeden, yol, taş dinlemeden gitmiş. Günlerce at sürmüş. Sonunda vara vara varmış Çiçekçi Kızın evine. Kapıya gelince bağırmış:
"Heyy, Çiçeklerin güzeli, güzellerin en güzeli, Çiçeğim! Ben geldim!." demiş.
Ama ses, seda yokmuş. Oğlanın yüreğine bir kurt düşmüş. Atından atladığı gibi hızla içeriye dalmış. Bağırmış, çağırmış, içerden bir cevap alamamış. Her yere girip çıkmış ama kızın izine bile rastlamamış.. Çıkıp evin çevresine bakmış kızın elbisesinin bir parçası~ı bulmuş. Çamura bulanmış. Bir köşede duruyormuş.
Once bakıp bakıp düşü~üş, bir anlam verememiş. Kendi kendisine:
':Bu elbisenin parçası -burada ne arasın." demiş. Içindeki kuşku büyüdükçe büyüyormuş. Çevrede dolaşıp bir insana sorup bilgi edinmek istiyormuş. Çiçekçi kıza gelince.. Kız sarayda bir çok genç kızın ve k-adının arasında dü~ün için hazırlatılıyormuş. ~ Ama ô ha bire ağlıyormuş. Kime evli olduğunu, eşinin 1 şimdilerde gelip kendisini alacaını söylediyse herkes: ''Deli misin sen? Saraya gelin geldin. Y e iç şükret. .,.~ Kimseye kolay kolay kısmet olmaz. Herkesin yanında böyle ağlarsan şehzadenin kulağına gider .o zaman senin için iyi olmaz. Bakarsın seni cellada yollarlar .'' demişlerse yararı olmamış. Kız yine ağlıyormuş.
Her şey hazırlanmış. Artık kızı alıp düğün arabasına bindirmeye sıra gelmiş. Kızın yine iki gözü iki çeşme ağlıyormuş. Bir kaç kişiye şehzade sordurmuşsa da ona: .. ''Sevinçten şehzadem. Saraya gelin gelmek kolay mı ?'' demişler .
Oğlan oradan geçen birinden Çiçekçi Kızın nereye 1gittiğini nihayet bulup sorabilmiş. O da: ''Bir kaç atlı geldi, kızı alıp saraya götürdüler .'' demiş. Oğlan atina atladığı gibi saraya doğru yolalmağa başlamış. y olda bir serçeye rastlamış. S~rçe atın üs1 tündeki oğlanın yüzüne doğru uçuyor , onun delice at sürmesine engel oluyormuş. Sonunda atını durdurmak zorunda kalmış. Atını durdurunca serçe:
''y eterince hızlı gittiniz. Atınızı biraz dinlendirin.
Eğer durursanız size bir şey söyleyeceğim.'' demiş. Oğlan:
''Sen kimsin, beni niye yoluriıdan alıkoyuyorsun;'' demiş.
Serçe:
''Çiçekçi kızın bakıp, iyileştirdiği kuşum.'' demiş.
Oğlan atından atlamış, yere inmiş. Kuş ona bir kaç tane tüy vermiş.
''Bu tüyleri biribirine sürt kendini Çiçekçi Kızın yanında bulursun.'' demiş ve oradan uçup gitmiş.
Oğlan serçenin verdiği tüyleri biribirine sürtmüş, kendini aniden kızın hıçkır~.rak ağladığı odada bulmuş. Kız onu görünce şaşırmış. Once inanamamış. Sonra: ''Söyle sahiden de sen misin? demiş. Oğlan: .
''Evet, benim.'' demiş. Birbirlerine sarılmışlar .Oğlan nihayet:
"Bu ne hal, ne yapıyorsun, neresi." demiş. Kız.
"Beni ülkemdeki şehzadeye gelin götürüyorlar . Şimdi arabaya bindirmek için gelecekler ." demiş.
Oğlan cebinden serçenin verdiği tüylerini çıkarmış, biribirine sürtmüş. O anda babasımn sarayında kendilerini bulmuşlar .Babası, annesi onları karşılamış, düğün dernek kurmuş, evlendirmişler . Böylece yemiş, içmiş mutlu olmuşlar .
12- KARINCALAR PADİŞAHI İLE KÜÇÜK KARDEŞ
Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde: Zamanın birinde bir ülkede iki kardeş yaşarmış. lki kardeşin kimi kimsesi yokmuş.
Yalnız başlarına yaşıyor , buldukları çeşitli işlerde de çalışıyorlarmış. Bir gün Büyük Kardeş:
''Istersen ikimiz de ayrı ayrı yerlere gidelim, herkes kendi başımn çaresine baksın, öz kazancı ile geçinsin. Bir zaman sonra bir araya gelelim." demiş.
Küçük kardeşi kabul etmiş. ' Sabahtan kalkmış, azıklarım sırtlarına almış, vedalaşmış, ayrılmışlar .
Aradan yıllar geçmİş. Büyük kardeş gittiği kentte çalışmış, zengin olmuş, zengin bir kadınla evlenmİş. Köşkü, sarayı, ham, hamamı olan, sayılır bir adam olmuş kent’te,dolaşırken biriyle karşılaşmış, eskı gunleri hatırlamış. Kendı kendıne:
''Acaba kardeşim şimdi sağ mı, ne durumda?'' diye tasalanmış:
Adam1ar çıkarmış, haberler salmış, sonunda küçük bir kasabada hamallık yapan küçük kardeşini buldurup yanına aldırmış.
Küçük kardeşi, Ağabeyinin yaşadığı yeri görünce şaşırmış. Ağabeyinin karşısına çıkarmışlar. Ustünün başımn eskiliğinden utanmış. Ağabeyi ona uzaktan:
''Gel bakalim, ne yaptın bunca zaman? Nerelerde , gezdin tozdun, maldan mülkten neyin var?'' diye sormuş.
Küçük Kardeş:
''Hiç bir şeyim yok. Yıllarca hammallık yaptım. Ne artırabildim, ne de doydum.'' demiş.
Büyük Kardeş öfkelenmiş: :
''Be adam, tembel insan. Bunca yıl yatar uyursun da niye hammallık yaparsın, hammal kalırsın? Neden bir ; şeyler yapmadın? diye bağırmış, üstüne yürümüş.
Küçük Kardeş, çok üzülmüş. Çevredekilerin bakışlarından da öyle utanmış, öyle utanmış ki hemen ! yere yalvarmış: .
''Ey toprak, yarıl da içine gireyim.'' diye dilekte bulunmuş.
O anda yer yarılmış, küçük kardeş yerin yedi kat dibine girmiş.
Küçük Kardeş, dileginin yerine gelmiş olmasına çok şaşırmış. Daha şaşkınlıgı geçmeden önünde bir küme karınca toplanmış. Küçük kardeş çevreyi gözden geçirmeye fırsat kalmadan karıncalardan biri ona seslenmiş:
''Ey küçük kardeş, kardeşlerden en kardeş. Söyle neydi dilegin, niye geçtin yerin bunca dibine?'' diye sormuş.
Küçük Kardeş:
''Utancımdan. Bulundugum koşullarda kardeşimle karşılaşmak istemedigimden.'' demiş.
Karınca: ''Gel seni padişahıffilza çıkaralım, ona derdini anlat. belki o bir çare bulur.'' demiş... Onde karıncalar, arkada kuçuk kardeş, yurumüşler, yürümüşler... Az gitmişler, uz gitmişler. Köşe bucak dönmüşler , kuytuluk -loşluk geçmişler .Sonunda Karıncalar Padişahına çıkmışlar Küçük Kardeş gördüklerine şaşırmış. Kanncalar Padişahı ipek saçlı bir kızmış. Pırıl pınl gözleri, büyülemiş küçük kardeşi. Kanncalar Padişahı:
"Gelin bakalım, neden yerin dibine geçmek istedi niz? Bizden habersiz gelen konuklan pek sevmeyiz. Bir zorunuz olmalı." demiş.
Küçük Kardeş:
"Padişahım ben yoksul biriyim. y ıllar önce kardeşimle yoksulluk içinde yaşıyorduk. Bir gün birbirimizden ayrıldık. Aradan zaman geçti. O şimdi çok varlıklı biri oldu, sözü geçerli bir insan. Bense yoksulun,ı çulsuzun biriyim. Beni yanına çıkartınca utandım. Bu dilekte bulundum." demiş.
Kanncalar Padişahı:
"yoksul olmak bir suç degilki. Neden utanıyorsun, " diye sormuş.
Küçük Kardeş:
" Ama agabeyim benimle alay etti, aşağıladı. Kardeşi olduguma utandım. O yüzden yerin dibine geçmek istedim." demiş.
Karıncalar Padişahı:
"Siz insanlar yerin dibini aşagılama sayıyorsunuz ama bizim için çok kutsal burası. Her canlıyı kolay kabul etmeyiz." demiş.
Küçük kardeş ses etmemiş. Kanncalar Padişahı i yamndakilere hemen emretmiş.
"Derhal bu konugumuza bir çuval getirin." demiş.
Kanncalar koşuşmuşlar .Küçük Kardeşe kocaman bir çuval getirmişler .Çuvalın dibinde biraz bugday ile biraz arpa varmış. Küçük Kardeş:
"Bunun ne oldugunu sorabilir miyim?" diye sormuş.
Kanncalar Padişahı:
."Sen zengin olman için gerekli her şey var ." demış.
Küçük Kardeş, koca çuvalın dibindeki arpalara, buğdaylara elini daldırmış, pek bir anlam verememiş. Yine de: 'Teşekkür ederim efendim, bu iyiliginizi hiç unutmayacagım.'' demiş. .
Karıncalar padişahı:
''Konugumuzu hemen dış dünyaya çıkarın. ,, demİş. Bir kaç karınca onu aldıkları yere götürmüş, bırakmışlar .BirazdaKüçük Kardeş kendini büyük bir konakta bulmuş. Ustünün başının pahalı elbiseleriyle ortalıkta dolaşıyormuş. Gözü bir hizmetçiye takılmış.
Hemen sormuş:
''Burası kimin konagı ?'' diye sormuş. Hizmetçi gülmüş, sıkılarak:
'Tabiki sizin efendim.'' demiş.
Küçük Kardeş, o pahalı elbiselerle, güzel konagın içinde elindeki çuvalla sıkılmış. Çuvalı fırlatmış bir köşeye. 0 anda içindeki arpalar , buğdaylar saçılmış.
Biraz sonra arpalar gümüş, bugdaylar altın olmuş. Küçük Kardeş altınları, gümüşleri görünce Karıncalar Padişahının sözlerini hatırlamış. Her şeyi anlamış. .
Küçük Kardeş dışarı çıkmış. Ilk önce çevrede ne . kadar yoksul varsa onları giydirmiş, onlar için bir aşevi kurdurmuş. Biraz dolaşmış, konagın her yerini görmuş.
Bir gün, Büyük Kardeş atla dolaşırken kardeşiyle karşılaşmış.
''Nerelerdeydin yahu? Bir kayboldun, hala şaşkınlıgımız geçmiş degil. Kimbilir ne tür pislik!er yapıyorsundur .Kendine bir iş bulursan iyi olur .Istersen gel benim konakta ahırdaki hayvanlara bak da bir kaç kuruş vereyim.'' demiş. , Küçük Kardeş seslenmemiş. Büyük Kardeş, ''Sırtındaki elbiseleri kim verdi. İhtiyacın varsa benim eskileri de al, atacağıma sana verelim, hiç olmazsa ona buna vermezler .'' demiş.
Küçük Kardeş, çok sinirlenmiş ama belli etmemİş.
Soma Büyük Kardeşe dönüp:
''Ben evime yemeğe gidiyordum, gelirsen sevinirim, birlikte yemek yeriz.'' demİş.
Büyük Kardeş:
''Yoksullarla yemek yemek adetim değildir ama 1yaşadığın yeri görmek istiyorum.'' demİş.
Birlikte Küçük Kardeşin konağına gelmİşler .İçeri
girerlerken Büyük Kardeş: ,
"Evin sahibinin haberi var mı, kızmazlar mı ?'' diye
sormuş.
Küçük Kardeş:
''Y ok, iyi adamdır konak sahibi, kızmaz.'' demİş. Hizmetçiler önlerinde eğiliyor , kapıları açıyor
''buyur'' ediyorlarmış. Büyük bir salona geçmİşler .Orada çuvaldan saçılan altınlar, gümüşler dağınık biçimde duruyormuş. Geçip oturduklarında Büyük Kardeş onları görmüş:
''Konağın sahibi bu altınları, gümüşleri niye böyle saçmış?'' demiş.
Küçük Kardeş:
''Bir şey olmaz.'' demiş.
Büyük Kardeş, hemen bir kaç avuç altın alıp ceplerine koymuş. Sonra da:
''Hizmetçiler şimdi anlamışlardır .Kimse benim aldığımı anlamaz.'' demiş.,
Küçük Kardeş: , ''Başkasına ait altınları neden alıyorsun?'' demİş. , Büyük Kardeş:
''Ne olacak ki.. Burada çok var. Sahi kimindi bu konak?'' diye sormuş.
Küçük Kardeş:
''Benim.'' demiş.
Büyük Kardeş, şaşırmış. Hemen:
''Vay benim biricik kardeşim. Gel seni kucaklayayım, seni bilsen ne kadar özledim.'' demiş. Ardından, ''Ben senin ağabeyinim. Şimdi söyle bana nereden buldun bu altınları?'' demiş. Küçük Kardeş:
''Yerden beni dibine geçirmesini dilekledim bütün bunlar oldu.'' demiş.
Büyük Kardeş heyecanlanmış:
''Söyle bana, ben de altın almak istiyorum, söyle kardeşim sen nasıl edindin bu altınları?'' demiş.
Küçük Kardeş:
''Ey toprak, yarıl da içine gireyim, dersen hepsi olur .'' demiş.
Büyük Kardeş söyleneni yapmış. O anda kendini yerin dibinde bulmuş. Karıncalar onu alıp Karıncalar Padişahına götürmüşler .Karıncalar Padişahı:
''Söyle, ne istiyorsun, neden geldin buraya?'' diye sormuş.
Büyük Kardeş çıkışmış:
''Benim aptal kardeşime bir çuval altın v~rip göndermİşsin, ben kalan altınları almaya geldim:' demiş.
Karıncalar Padişahı:
''Hemen buna büyük bir çuval verin.'' demiş. Sonra Büyük Kardeşe dönüp ''Evine gidince çuvalını açarsın, içinden çıkanları görürsün. Eğer çoğalmasını istiyorsan da çuvalını açmadan önce ''Çoğal çoğal, odamı doldur'' dersin.'' demiş.
Büyük Kardeşi dış dünyaya göndermişler .Büyük Kardeş koşarak evine varmış. Çuvalını almış, söylenen sözleri söylemiş çuvalı boşaltmış.
Çuvaldan yılanlar dökülmüş. Çoğaldıkça çoğalmış. Oda ağzına kadar yılanla dolmuş. Büyük kardeş kaçamamış, yılanlara yem olmuş.
Yılanların işi bitince de çuvalları ile birlikte yok olmuşlar .
Böylece Büyük Kardeş aç gözlülüğün, hırsının kurbanı olmuş. ,
Küçük Kardeş işe iyiliksever , yardımsever olarak mutluluk içinde yaşamış.
13-. PADİŞAH OLAN KIZ
Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde. Zamamn birinde bir ülkede bir kadınla kocası yaşarmış. Bunların hiç çocukları olmuyormuş. Adaklar adamışlar , dualar etmİşler ama bir çare bulamamışlar .Bir gün bir derenin kenarında karı koca otururlarken kadın: ' ''Şimdi burada, bir çocuğumuz da olsaydı ne güzel ~ olurdu.'' demiş. Adam:
''Çocugumuz olmadıgına göre böyle bir şeyi düşünme de huzurumuz kaçmasın.'' demiş.
Kadın: ''Bir çocuğumuz olsaydı da bir. kolu sakat olsaydı, kıllı mıllı, bir hayvan gibi olsaydı da kulagımın dibinde bir çocuk sesi olsaydı.'' diye yakınmış.
Sonra kalkıp yürüyerek evlerine dönmüşler .Y olda yaşlı, sakallı yoksul biriyle karşılaşmışlar .Bembeyaz süt gibi sakalı olan bu ihtiyar onlara:
''Çok çocuk sahibi olmak istediginizi biliyorum. Evinize gidin. Ikiniz de namaz..kıldıgımz postun ucundan birer parça kesip yiyin. Bir çocuğunuz olacak. Olacak ama sakat mı olur, sağlam mı olur, onu Allah bilir.'' demiş, kaybolmuş.
Sevinçle evlerine koşmuşlar .yıllarca namaz kıldıkları postu evirmiş, çevirmİşler Kıllı postun bir köşesinden iki parça kesip yemişler ...
Aradan aylar , haftalar geçmiş. Günü gelmiş, kadın ~ hamile kalmış. Zaman dönmüş. Kadın doğum yapacak güne ulaşmış. Ebeler gelmiş, kadın başma toplanmışlar .Kadın sancıları başlamış, doğum yapmış. Ebeler bebegi almışlar , sarıp sarmalamış, sonra çıgılık atıp evi terkedip gitmişler. Soranlara:
''Ne oldu, niye hastayı bırakıp kaçıyorsunuz'' diyenlere:
''Daha ne olacak. Dünyanın sonu geldi. Kıllı bir çocuk oldu. Ayı mı kurt mu, dev parçası mı belli degil.'' demişler .
Kimileri de: ''Bu ugursuzluğun belirtileridir .'' demişler .. Kızm vücudunun her tarafı kıllarla kapl1 imiş. Iri bir agzı varmış. Çok çirkinmiş. Agıadıgmda sesinden ortal1k çınlıyormuş.
Anası kızım almış, sevgiyle gögsüpe bastlrmış. Yıllarca özlemini çektigi yavrusu ona hiç te çirkin gelmiyormuş. Kız bir zaman anasımn memesini emmiş, soma bırakmış. Yiyecekler yemege başlamış.
Kıllı kız daha yedi yaşma. basmadan 'onbeş yaşmdaki kızlarm boyuna gelmiş. lyi konuşuyor , iyi .de çalışıyormuş. Güçlü kuvvetli imiş. Bir gün birinin kolunu, başka bir gün birinin bacagım kırınca komşuları artık dayanamamışlar .Toplanıp anasma babasıma varmışlar:
''Kızınıza sahib olun. Böyle devam ederse çevrede kolunu bacagmı kırmadık kimse kalmayacak. O da yetmiyormuş gibi artık sinirlenince evleri, duvarları yıkmaya başladı. Bunun bir çaresini bulun yoksa birleşip öldürmek zorunda kalacagız.'' demişler .
Kadm ile kocasım bir tasa almiş. Göz göre göre .kızlarım öldüreceklerini belirten komşularına söyleye'cek bir söz bulamamışlar .Baş başa verip bir çözüm düşünmüşler .Adam:
''Götürüp , bir ormana bırakalım. Orada yaşasın. E,ğer kurt kuş onu parçalarsa d.a hiç olmazsa iniltisi ! bıze gelmez. Y aşarsa da 'orada bır başına yaşasın.'' demiş. ,
Karısı:
' ''Olmaz, ben kızımı vermem, atmam ormana.'' demiş.
Adam:
''0 zaman bir çözüm bul. Y oksa yarın komşular öldürecekler .Ölmesini istemiyorsan kalk hazırlan da kızı 1 alıp ormana götürelim.'' demiş. , ~;;
Kadın kabul etmiş., Yiyecekler hazırlamış, kızı çağırmış, yola koyulmuşlar .
Az gitmiş, uz gitmişler. Yedi gün yedi gece gitmişler .Kara, kap karanlık .bir gecede ormanın derinliklerine, varmışlar .Orada konaklamışlar .Sabah 0lmuş, gün ışımış. Adam: , ''Burası iyidir .'' demiş.
Kadın ses etmemİş. Adam kızına dönüp:
''Kızım, güzel kızım. Benim sultanlardan güzel kızım. Biz şimdi annenle biraz dolaşıp geleceğiz. Sen ağaçlardan dallar kopar, burada bir ev yapalım. Bun
dan sonra hep birlikte burada yaşayacağız.'' demiş. kıllı Kız: ! ''Siz hiç merak etmeeyin, ben odunları keser, buraya yığarım. demiş. Babası:
''İyi yaparsın. Biz geciksek bile sen ev yapmaya başla.'' demIş. -' ~~:'(
Anası da:
''Kızım benim, canım benim. Güzellerden güzel kı,zım. Bak sana şuraya ekmekler , çörekler koydum. Acıktığında ye. Bizim payımızı da yiyebilirsin. Döndüğümüzde baban ava çıkar kuş, tavşan avlar yeriz.''demiş. Kızı için ekmekleri çörekleri görebileceği yere koymuş.
Kıllı kız oracıkta odun kesmeye başlamış, anası ile babası çarçabuk ormandan .kaçmaya başlamışlar. Geldikleri yerleri zar zor bulup günlerce yürümüş köylerine varmışlar .Evlerine vardıklarında kimseyle konuşmamış, köye küsmüşler .
Günler günleri kovalamış, yıllar yılları aşmış. Karı ;,koca artık iyice yaşlanmışlar .Bir gün karısı: Artık iyice yaşlandık. Bugün yarın öleceğiz. Hiç olmazsa kızıffilzı sonbir kez görüp ölsek ne iyi olurdu.'' demiş.
Adam, önce karşı çıkmış. Sonra o da istekli olmuş. Karısı yine börekler çörekler , yolluklar yapmış. Karı koca yola düşüp Kıllı Kızı bıraktıkları ' ormanın yolunu tutmuşlar .Günlerce yürümüşler .Sonunda kızlarını getirip bıraktıkları yere varmışlar .Bakmışlar ortalıkta ne kız var ne de kızdan bir iz. Kadın başlamış ağlamaya:
''Hep senin yüzünden oldu. Benim güzel kızım, gü zeller güzeli kızım senin pis komşuların yüzünden öldü. Hani nerede kızım.. Kızımı isterim.'' demiş. Adam:
~ ''Ne biliyorsun kızın öldüğünü. İzine rastladın ffiı?'', a demiş.
Kadın:
''Hayır .'' demiş.
Adam: ,,
''0 zaman aramaya başlayalım. Baksana yaptığı k lübeyi yıllarca önce terketmiş. Y erinde otlar bitmiş.'' demiş. , Karı koca ormanda dolaşmaya başlamışlar. Ormanın bir yerine geldiklerinde köpek sesleri, insan sesleri işıtmışler .kopek sesleri hızla onlara doğru yaklaşıyormuş. Adam. .
' ''Herhalde bir köye yaklaşıyoruz.> demiş. '
Önlerine birden av köpekleri çıkmış, çevrelerini sarmışlar .Karı koca birbirine sokulmuş, sinmişler . Bakmışlar ardından bir yığın asker göründü. Onları birkaçı köpeklerden uzaklaştırmış:
, ''Kimsiniz, ne arıyorsunuz burada.'' diye sormuş. Adam: Yolumuzu kaybettik.'' demiş. Asker:
''Bak babalık, avcı değilsin, oduncuya da hiç benzemiyorsun. böyle ihtiyar karı koca ne arıyorsunuz, söyleyin.'' demişler .
Adam:
''Biz buradan çok uzak bir yerde yaşıyoruz. y olumuzu kaybettik. Evimize gidiyoruz.'' demiş.
Adamın bu yanıtını beğenmeyen asker on1arı alıp çadırlarının olduğu yere getirmiş. Adamla karısı korkmuşlar .Bakmışlar bir çadır bütün çadırlardan farklı. Kendi kendilerine:
''Bizi herhalde en büyüklerine götürüyorlar .'' diye , söylenmişler .
.Biraz sonra çadırdan çok güzel bir kız çıkıp gelmiş. Once uzun uzun bu yaşlı karı kocaya bakmış. Hiç konuşmamış. Sonra bir derin iç geçirmiş. Onlara dönüp:
''Ey baba, ey ana.. Ne ararsınız bu koca ormanda. Evinize gittiğinizi söylemişsiniz, böyle ev aranmaz. Yolunuzu kaybettiğinizi söylemişsjniz, bu ormanda yol aranır mı ?'' diye sormuş. /
Kadın:
A kızım, güzel kızım, niye yalan söyleyelim. Biz kocamla yıllarca önce buraya bıraktığımız bir yavrucağımız vardı, onu aramağa, son bir kez görüp sarmağa ; geldik.: Ama gördük ki yıllarca önce terkedilmiş kulübesi. Oldü yavrucağım, tek varlığım öldü. Konu komşu buna neden oldu.'' deyip ağlamağa başlamış.
Kız bu sözleri duyunca bir çığlık atmış:
Anam, babam benim.'' demiş. Boyunlarına sarılmış. Bir adamı, bir kadını öpüyormuş. Adamla kadın ; da şaşırmışlar .Kadın:
''Kızım bir dur bakalım, bizim kızımızın bir özelliği var, bir işareti var. Bakalım sen o musun?. demiş. Kız:
''Gelin bakalım çadırımda size hepsini göstereyim, görün bakalım.'' demiş. .
Onları çadırına götürmüş, yedirmiş, içirmiş. Sonra bir arada Qturmuşlar ...Kız anasına dönüp:
''Şimdi dinleyin. Once beni bıraktığımız yerden anlatayım. Sizler beni bırakıp gittiniz. Ben başımı sokacak bir kulübe yaptım. Bana bıraktığınız yiyeceklerihıle bir kaç gün idare ettim. Sora kendime ok yaptım, yay yaptım. Kuş vurdum, av avladırn, ateş yaktım. Vurduğum hayvanların derisinden elbiseler yaptım. Günlerim böyle geçip gidiyordu. Bir gün kulübemin ağzında büyük bir çığlık duydum. Dışarı fırıadım. Bir ayı ile bir genç delikanlı boğuşuyorlardı. Delikanlı yaralıydı. Ayı bunu öldürmek üzereydi. Son anda yetiştim. Ayıyı öldürdüm. Genç delikanlıyı ölümden kurtardım. günlerce kulübemde kaldı. Ona baktım, yaralarını iyileştirtim . Sonunda konuşmaya eski gücünü toplamaya başladı. Kendisinin bu ormanın yakınındaki ülkenin padişahının oğlu olduğunu söyledi. Bir ceylanı izlerken buraya kadar geldjğini ve ayının saldırısına burada i uğradığını söyledi. Iyice iyileştikten sonra onu alıp ülkesine götü.rdüm. Benim onun hayatını kurtarmam onu çok etki.ledi. Benimle evlenmek istediğini söyledi. Ben de o kıllı, tüylü halimle kendısine yakışır bir eş olamayacağımı söyledim. Padişahın oğlu çok ısrar etti. Beni alıp ülkesinin en güzel hamamına gönderdi. Kırk kız beni güzelce , yıkadılar .Sonra kokular sürdüler . Hintten, Çinden gelen kumaşlardan ipeklerden elbiseler giydirdiler .Sarayın bahçesinde bir ara yalnız başımayk1en yaşlı bir ihtiyar geldi. Bana:
"Kızım niye böyle üzgün duruyorsun" dedi. Ben de:
"Padişahın oğlu benimle evlenmek ister .Ama benim elim yüzüm kıllarla kaplı. Demin hamamda yıkanırken bütün kız.lar benimle alay ettiler .Padişahın oğlu ormandan bir ayı getirmiş, bir ayı ile evlenecek, diyorlar" dedim.
İhtiyar bana:
"Hiç üzülme kızım. Al bakalım şu elmayı iyi.ce ye. Senin vücudunda hiç bir kıl kalmayacak." dedi. Ihtiyarın verdiği elmayı yedim. O anda vücudumda bir tek kıl bile kalmadı. Padişahın oğlu da o sırada anası ile babası ile görüşüyormuş. Babası ses etmemiş ama anasına
' önceden vezirin kızı haber verdiğinden benim için: " -Bir ayı yavrusu ile evlenip beni ve padişah babanı herkese rezil mi edeceksin" diyormuş. Padişahın oğlu: "Olsun ne olursa olsun. Benim hayat,ımı kurtardı. Ona bir can borcum var .Bana haftalarca baktı.
Iyileştirdi. Iyi bir eş olacak. Ustelik te onu seviyorum." demiş.
Sonunda anası istemelJ1iş. Ama hep birlikte beni almak ve görmek için {oplanıp sarayın bahçesine geldi ler. Başta padişahın k'arısı, vezirin; lalalın karısı, kızl rı, padişah, vezir , hep geldiler .Ben de bir taşın başına oturmuştum. Bana seslendiler:
"Baksana " dediler. Döndüm baktım hepsi bir arada. Hayatımda bu kadar insanı bir arada görmemiştim. Biraz utandım. Padişahın oğlu yanıma geldi, eliinden tuttu. O ana kadar yüzüme bile bakmıyordu. Hamamda beni yıkayan vezirin, Ialalın kızları:
"Yüzünü aç ta padişahımız yüzünü ve yüzündeki kılları, e11erindeki kılları görsün." dediler .
Oğlan yüzümü açtı. Hepsi o anda şaşırıp kaldılar . Padişahın karısı:
"Hani kıllıydı. Hani ayı gibi her yanı kıllarla kaplıydı?" diye kızlara sordu. Hepsi şaşırmışlardı. Oglan bile şaşırdı.
Padişah beni gördükten sonra: "Derhal dügün derne.~ kurulsun. Kırk gün kırk gece dügünümüz var bizim. Ulkemin açları doyurulsun, çıplakları giydirilsin, deyip ordan uzaıklaştı.
Padişahın karısı yine inanmamıştı. Ertesi günü beni kendi elleriyle hamama götürdü, keseledi, her yanıma baktı. Kıl tüy bulamayınca iyice emin oldu.
Ertesi gün dü-ğün dernek başladı. Kırk gün kırk gece dügünümüz oldu. Sonra evlendik. Çok mutluyduk. Ama bu böyle sürmedi. Padişah bir gün öldü. Tahta .benim kocam geçti. Onunda ömrü uzun sürmedi. O ölünce tahta ben geçtim. Şimdi ülkemin sultanıyım. Yönetimin başında ben varım. Bütün halkım beni ç'ok seviyor .Herkes benden memnundur .Bu gün burada kızımın dügünü için bulunuyoruz. yarın sarayda kızımın düğ;ünü olacak. Onu ormanda gezmeye çıkardım. Ama kaderde sizi bulmak varmış." demiş.
Ana kız, baba kız oracıkta biribirlerine sarılmışlar . Heyecandan agıamışlar , sevinçten yaşlar dökmüşler . Torunları gelmiş. Onu kucaklamış, sevmiş, öpmüşler .
Toplanmış, saraya gitmişler Y emiş, içmiş, mutluluk içinde yaşamışlar .
14-YEDİ YIL ÇOBAN OLAN PADİŞAHIN KIZI
Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde. Zamanın birinde 'bir ülkede üç arkadaş varmış. Bu üç arkadaş da yoksulmuşlar .Her zaman bir araya gelir , neler düşlediklerini biribirine anlatır dururlarmış. Yine bir gün bir araya gelip gerçekleşmesini istedikleri düşlerini saymaya başlamışlar:
Birinci genç derin bir iç çektikten sonra arkadaşlarına dönmüş:
''Tanrıdan hiç bir şey istemiyorum. Sadece tek dileğim bir çift, şöyle güçlü manda ile bir dönüm toprağım olsun yeter .O zaman görün beni ne çalışırdım..'' Demiş.
Ikinci arkadaşı: ''Benim isteğim de Padişahın kızıyla evlenmek. O güzelliği, o inceliği dillerden düşmüyor. Ah, aah! Onun la eylenmek tek is'teğim.'' Demiş.
Uçüncü arkadaş ise:
''Benim istediğim hiç bir şey yok. Sadece Padişaha şöyle bir içimden geldiği gibi doyunca küfür etmek istiyorum.'' demiş ve ardindan küfürü patlatmış.
O anda Padişahta kılık değiştirip onlan dinliyormuş. Padişah hiç bir şey söylemeden ve onlara görünmeden hemen saraya gitmiş. Ve kentin kenar mahallesinde üç genç var , onları hemen alıp getirin!'' Demiş.
Görevliler hemen koşmuş, gençlerin bulundukları yerleri görmüş, onları alıp padişahın huzuruna çıkarmışlar. Uç genç te şaşırmış, neye, kime soracaklarını bilememişler .Bir ara küçüğü akıl edip görevlilerden
birine sormuş: ''Bizi niye getirdiniz, suçumuz nedir?'' Demiş. ,. Görevli
''Bilmiyorum. Ama dün gece padişahımız kılık değiştirmişti. Sizinle karşılaştı mı?'' Demiş. .
Onlar da:
''Hayır .'' Demişler .
Böylece niçin getirildiklerini anlayamamışlar .Padişah biraz sonra onları karşılarına alrnış:
''Söyleyin bakalım gençler, gerçekleşmesini istediğiniz bir düşünüz var mı, söyleyin?'' Demiş. Birinci genç: .
''Var efendim...'' Demiş. Gerçekleşmesini istediği düşünü anlatmış.
Padişah ikinci gence dönmüş:
':Senin var mı delikanlı''? Diye sormuş.
1Ikinci genç te: ''yar efendim...'' Deyip kendi düşünü anlatmış. Uçüncü gence dönmüş, padişah sormuş: ''Şenin düşün ne?'' Diye sormuş. U çüncü genç: .
''Padişahım siz , var olun. Gerçekleşmesini istediğim bir düşüm yok.'' Demiş.
Padişah ne kadar ısrar etmişse üçüncü genç isteğinin olmadığını söylemiş. Padişah ise onun dün akşamki küfür ettiğini bildiğinden hemen zindancıya bağırmış:
''Zindancı, hemen bunu zindana atın. Padişahının emirlerine karşı geldi, hiç bir istekte bulunmadı.'' Demiş:
Zindancı hemen üçüncü genci alıp zindana atmış. Zindancı genci götürürken Padişahın yanında bulunan vezirleri kızları, karıları ve görevleri de ilgiyle diğer gençlerin ne -yapılacaklarını bekliyorlarmış. Padişah hemen vezirine:
''Şu gencin istediği manda ile toprağı hemen verin. Eğer Sarayın toprağından istemiyorsa para verin, isteği yerden alsın. Demiş.
Sonra ikinci gence dönmüş:
''Bu genç te istediğini doğru söylediği için hemenyerine getirin. Ortanca kızımı ona verdim. Derhal düğün dernek kurulsun.'' Demiş. Ardından kalkıp saraydan dışarı çıkmış.
İki gencin istekleri yerine gelmiş. Üçüncü genç ise hemen zindana atılmış. O sırada Padişahın küçük kızı , ise üçüncü genci çok beğenmiş. Hemen orada ona aşık olmuş. Babasının böyle davranmasına da çok kızmış. Y erinden kalkıp odasına çekilmiş.
Padişahın küçük kızı gece yarısı odasından çıkmış Zindana gitmiş. Zindancıya:
''Dün getirdiğiniz genci çıkarın, bana verin onu, padişah babam onun1a görüşecek.'' Demiş.
Zindancı ''hık'' ''mık'' ettiyse de kapıları açmış, üçüncü genci Padişahın kızına vermiş. Kız genci alıp dışarı çıkarmış. .,
Genç olanlara şaşkın şaşkın bakıyormuş. Dağda bir ara sormuş:
''Kusura bakmayın, buraya kadar kendinizi ölüme atarak beni zindandan kaçırdınız. Şaşkınlıktan hiç bir şey s-öyleyemedim. Beni niÇin kaçırıyorsun?'' Diye sormuş. 1 Kız:
''Senin doğruluğun için. Babamın yaptığı haksızlığı düzeltmek için seni kaçırdım.'' Demiş. Genç: ''Sağol.'' Demiş. Sonra ardına bakmadan karanlığa 1karışıp gitmiş.
Kız da hiçbir şey olmamış gibi odasına çıkmış. Biraz sonra saraydaki koşuşmalardan zindancının Pa,dişah babası haber .verdiğini anlamış. Hemen sarayın penceresınden bır ıp sarkıtıp dışarı çıkmış. O da inip dağlara doğru koşmuş.
Gece boyu koşmuş: Sabah1eyin erkenden bir çobana rastlamış. Çobana bir avuç altın
vermiş, onun elbiselerini almış, yoluna devam etmiş. ~ Sora sora gencin kaçtığı köyü bulmuş. Oraya gitmiş. , Sırayla her kapıyı çalmış, çoban isteyip istemediklerini
sormuş. Hiç kimse istememiş. Sonunda oğlanın babasının evine varmış. Babası ile konuşmuş. Babası delikanlı kılığındaki bu gencin davranışlarına, koDuşmalarına bakmış, iyi biri olacağına inanarak:
''Peki yavrum, yarından itibaren çoban olarak işe başla.'' Demiş.
Kız, erkek kılığında: ''Sağolun,'' Demiş.
Ona kalacak bir yer göstermişler .Kız orada yatıp kalkmağa, verilen sürüleri dağa otlatmağa götürmeğe ve çalışmağa başlamış.
Bir kaç ay sonra Adamın oğlu da çıkıp gelmiş. Anası babası oğullarını bağırlarına basmışlar:
''Niçin götürdüler seni oğlum?'' Diye sormuşlar. , Oğlanda: ..
''Bilmiyorum. Iki arkadaşımı hemen bıraktılar. Birini zaten padişahın kızı ile evlendirdiler .Beni de zindana attılar .Zindandan Padişahın küçük kızı beni kaçırdı. Kimbilir onun da başına neler geldi. Benim yerime şimdi o zindanda çürüyecek.'' Demiş.
A;fdından yeni çobanla tanışmış. Ona kanı kaynamış. Iki arkadaş, iyi arkadaş olmuşlar. Her gün birlikte sürüyü götürüyor , konuşuyorlarmış.
İki gencin dostlukları tam yedi yıl sürmüş. Oğlan hiç bir zaman çobanın kız olduğunu anlayamamış. Y anlız oğlan mı, köyde hiç kimse anlamamış. Bütün köylü de ağırbaşlılığı yüzünden onu çok seviyormuş.
Çoban, kaldığı evin yanındaki yoksul bir karı kocaya sık sık uğrar .Onların sularını, odunları, bazı ufak tefek yardımlarını yaparmış." Bu yaşlı karı-koca çobana:
"Y avrum, sen ne kadar iyisin. Seni oğlumuz kadar seviyoruz. İstediğin zaman gel, evde istediğin kadar kal. Bizim oğlumuz olmadı ama oğlumuz sensin." Diyorl.armış.
Çoban da bu yaşlı insanları çok seviyormuş. Onlara yardım etmekten mutlu oluyormuş.
Oğlan, çobanda bir şeylerin saklı olduğunu hissediyormuş. Ama ne olduğunu bir türlü anlıyamıyormuş. Onunla bir arada olmaktan da hoşlanıyormuş. Bir yere gidip gelse hem.en ilk sorduğu:
"Çoban nerede?" Sözü oluyormuş. Bütün köylü de onların iki kardeş gibi anlaşffialarına seviniyormuş. Çoban kılığındaki kiz bu yükünü artık taşıyamayacak bir konuma gelmiş. Y edi yıldan beri ,sakladığı ve erkek kılığında görünmenin yükünden kurtulmak istiyormuş. Şir gün artık dayanamamış, komşusu yaşlı kadına/ gitrniş. önce kadının elini öpmüş: J "Bak anacığım, sana çok önemli bir sır vereceğim. Ama önce yemin et, kimseye anlatmayacağına beni inandır da öyle anlatayım. Demiş.
Y aşlı kadın birden böyle bir soruyu duyunca şaşırmış. Ama sakin sakin:
"0 da ne demek oğlum, sen bizim çocuğumuz sayı lırsın. Ben artık annen sayılırım. Yedi yıldan beri evimizde büyüdün sen. Söyle bakalım, anana ne söyleyeceksin?'' Diye merakla sormuş.
Çoban biraz duraksamış, sonra:
''Bak anacağım, ben kızım. Hem de kız oğlan kızım. ,, Demiş. Yaşlı kadın şaşırmış: .
''Oğlum, sen şaşırdın galiba. Benimle dalga geçme. Bende senin önemli bir şey söyleyeceğini sanmıştım. Bırak benimle eğlenmeyi.'' Demiş. Çoban gene: ''Doğru söylüyorum anacığım. Şimdi seni inandır'm'' demış.
Ardından kız olduğunu kadına ispatlamış. Y aşlı kadın çok şaşırmış. Kıza dönüp: ''Peki şimdi ne olacak?'' Demiş.
,Çoban: " ''Kaç zamandır arkadaşım da benden şüphelenmeye başlamıştı. Şimdi istediğim amca da gelince beni
" komşunun oğluna nikahlayın.'' Demiş. ~ Kadın çaresiz: ''Peki.'' Demiş.
Sonra gidip komşunun oğlunu çağırmış, durumu ona bir bir anlatmış. Komşunun oğlu bu söze çok sevinmiş. Hemen anasına babasına koşmuş:
''Tez beni nikahlayın.'' demiş.
Anası, babası önce şaşırmışlar .Sonra: ''Kiminle oğlum?''diye sormuşlar . Oğlan:
''Çobanla." demiş. Karı-koca gülmüşler. Ama oğlunun ciddi durduğunu gören ana baba işin aslım öğrenmişler .Zaten çok dürüst olan çobam bu kez kız kılığında görünce ona hak vermişler .Henien orada nikahları kıyılmış. Köyde durum duyulmuş. Herkes şaşırmış. Once inanamamışlar .Gelen Çobamn gelin elbiseleri içinde görünce inanmışlar .Böylece iki genç evlenmişler .
Onların evlilikleri çevreye yayılmış. Herkes bir şeyler anlatmış. Kimisi: ''Kız büyülendi'' demiş, kimi de: ''kız zaten büyülü idi, büyücü idi'' gibi sözler söylemişler. Her gün onar, onbeşer kişi gelip onlara, kız olan çobana bakıp gidiyorlarmış. Yine bir öğlen zamanı kapı çalınm1ş. Genç karı koca otururlarken içeri bir kadın girmiş. Elinde bir sarı bohça gelmiş:
''Çocuklar ben uzaktan geldim. Sizin evliliğinizi anIattılar .Çok merak ettim. Kusura bakmayın, sizi görüp gideyim dedim.'' Demiş. Bir süre yüzlerine bakmış. Sonra sarı bohçayı bırakmış, gitmiş. Kız ile oğlan kadına ne kadar içecek bir şey ikram etmek istemİşlerse de istememiş. Kadın gidince kız sarı boh'çayı açıp içine bakmış. Şaşkınlıktan küçük dilini yutacak gibi olmuş. Hemen kocasını çağırmış:
':Baksana buraya, hepsi altın dolu.'' Demiş. Ikisi de gözlerine inanamamışlar .Bohçayı katlayıp kenara koşmuşlar. Kocası:
''Sakın kimseye söyleme. Kimindir , niçin getirdi bu kadın. Biraz bekleyip görelim.'' Demiş.
Ertesi gün olmuş. Yine aynı saatte kapı çalınmış. Yine aynı kadJn gelmiş. Bu kez kolunda kırmızı bir bohça varmış. Gençler onun bohçasını almaya geldiğini sanmışlar .Kadın onlara:
''Çocuklar, dün size bir hediye bırakmıştım. Kusuruma bakmayın, eli boş gelmek isfemedim. Sizi göreyim, bii armağan bırakıp gideyim dedim.'' Demiş. Sonra yere kırmızı bohçayı bırakinış. Karı koca ona yemek, içmek ihtiyacını sormuşlar , zorlamışlar .Ama kadın:
''İşim var .'' Demiş kalkıp gitmiş. Kar.ı kocanın şaşkınlıkları geçmeden bohçaya bakmışlır .Içi yine altın dolu. Onu da kenara koymuşlar . Karısı:
."Eğer bu kez gelirse hemen izle, nereden geldi, kim gönderdi Onu mutlaka izle, öğrenmeden de gelme." Demiş.
Uçüncü gün kadın yine aynı saatte gelmiş. Bu kez kolunda yeşil bohça varmış. Yine içeri girmiş. Hoş .beşten sonra yeşil bohçayı bırakıp gitmiş. Oğlan kapı örtülür örtülmez, yavaşça açıp kadının ardına düşmek istemiş ama kadın sanki sır olmuş. Nereye gitti ne olduğu bilinmemiş. Sanki yer yarılmış da içine girmiş. Oğlan çaresiz geri dönmüş. Karısına:
"Kadın kayboldu." Demiş.. ..
Kadın ile kocası altınlarını almışlar .Once güzel bir ev yaptırmışlar .Evlerinin güzelliği, büyüklüğü, zenginli~i çevreye destan olmuş. Herkes onların yaptırdığı saray gibi konaklarından söz ediyormuş. Cömertlikleri, iyi huyları onların ününe ün katmış. V ezirler , askerler gelip onların konaklarında kalıyor , saraydaki gibi ağırlanıyorlarmış.
Bu durum sarayda, Padişaha kadar ulaşmış. Bir gün Padişah onları saraya yeme~e davet etmiş, tanışmışlar .Ardından Padişahı ' evlerine davet etmişler .Padişah bir atlı göndermiş:
"Hazırlansınlar kırk atlı ile geleceğiz." Demiş. Qğlan da haberci ile haber göndermiş:
"Isterse padişahımız yüz .kırk atlı ile gelsin." Demiş.
Padişah kalabalık bir grupla gelmiş. Onlar öyle a~arlanmış ki padişah 'bu a~arlanmaya şaşırmış kalmış. Biraz da kıskan onları. Padişah gittikten sonra karısı:
"Bak şimdi sana bir gerçeği daha söyleyeyim: Ben seni zindandan kurtaran padişahın küçük kızıyım. Bu sırrı şimdi sana söylüyorum. Padişah babam da bunu bilmiyor ." Demiş. Kocası bir şaşkınlık daha yaşamış.
Bir gün padişah onları saraya çağırtmış. Y emekten, hoş beşten sonra oğlan Padişaha:
''Padişahın bir ara huzurunuza üç delikanlı çıkarılmış, onlara düşlerini sordurduğunuz anlatılıyoi .Sahi ne oldular onlar şimdi?'' Diye sormuş. Padişah:
'Tarla, manda isteyen şimdi dediği gibi çok zengin oldu. Çevrede örnek bir çalışma yaptı. Hali vakti iyidir.'' Demiş. ''Ya ikincisi?''
''0 da benim ortanca kızımla evlendi. .Sai:aydan ona bir köşk verdim. Çoluk çocuk sahibi. Iyi, akıllı bir adam:. Zengin de sayılır .'' Demiş.
''Uçüncü delikanlıya ne oldu?'' Demiş oğlan.. Padişah:
''0 da zindandan kaçtı. Üstelik onu zindandan kaçıranda benim küçük kızımmış. 0 gece birlikte kaçmışlar .Hiç bir haber alamadık. N e oldu, öldüler mi, kaldılar mı bilmiyorum.'' Demiş.
Oğlğan: ~
''Padişahım, üçüncü delikanlı nasıl adamdı?'' Diye sormuş.
Padişah:
''Aşlında hoşlanmıştım ondan. Ama bana küfür etmişti. Ilk defa kulaklarım bana küfer eden birini duymuştu. Çok ağrıma gitmişti. Bunca zamandan sonra düşünüyorum da bence en akıllı o çocukmuş. Çünkü en akıllı kızımı alıp gitti.'' Demiş. .. 0 and oğlan:
''Padişahım, izin verin (je size bir gerçeği anla
tayım: 0 kaçan genç bendim: Bu da sizin küçük kızınız.'' Demiş.
Padişah koşup kızını bağrına basmış, ağlamış. Sonra dönüp oğlanı ,sarmış. Oğlan:
''Padişahım biz bi.rlikte kaçmadık. Ben kızınız 0lduğunu ancak siz evimize konuk olarak geldiğiniz zaman öğrendim.'' Demiş. Sonra başlarından geçenleri
bir bir anlatmışlar .Herkes, bütün saraydakiler bu olaydan duygulanmışlar .
Padİşah hemen emir vermiş. Y eniden dügün dernek kurulmuş, kırk gün kırk gece düğün yapılmış. Padişah daha sonra tahtını oğlana bırakmış.
Böylece yemiş, İçmiş yaşamlarının sonuna kadar mutlu yaşamışlar.